kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
22 Aralık 2008, Pazartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Seçim, IMF kriz yönetimi

Küresel krizin tüm etkilerini iliklerine kadar hisseden Türkiye, geçtiğimiz hafta, geleceğini şekillendiren üç kritik mesaja tanıklık etti. TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı'na katılan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün tarzı, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ekonomiye bakışı ve yaklaşan yerel seçimlerin ülke dengelerini etkileme biçimi ile MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin analizi
Cumhurbaşkanı Gül, 16 ayı aşan görev süresi boyunca, siyaset üstü kalmaya, toplumun tüm kesimlerini kucaklamaya özen gösterdi. İçinden çıktığı siyasi gelenekle ipotek altına alınmaya çalışılsa da önyargılı alanlarda dahi mesafeyi kapatmayı başardı. Bu yönüyle, hükümetle aynı dili konu şamamaktan yakınan TÜSİAD zemininden bile "alkışlanarak" ayrılmayı başardı. Gül, sanki acilen ele alınması gereken "sosyal ortaklık" projesinin ipuçlarını verdi. "İşveren-İşçi-Hükümet" temsilcileri tarafından imzalanması gereken, orta vadeli hedeflerin çizileceği yeni bir yaklaşım bu. Belki de kalkınma planlarını, yıllık programları, bir yönüyle siyasi metin olmaktan kurtaracak, değişik kesimleri ortak paydada buluşturacak "niyet beyanı, ekonomik toplum sözleşmesi" olacak.
Başbakan Erdoğan'ın kriz karşısındaki pozisyonuna gelince Tabii ki ülkenin Başbakanı olarak, kriz telaşına kapılmamak, moral aşılamak zorunda. Ama yaşanan olaylara başlangıçta doğru teşhis konulduğunu söylemek güç. Lakin geç de olsa güç de olsa küresel krizin Türkiye ekonomisinde çarkları durdurduğu, istihdam kayıpları yarattığı, tüketimi frenlediği artık görüldü. Üstelik 2001 krizinden farklı olarak bu kez dış pazarlar da felaketten nasibini almış durumda. 7 yıl önce ihracatla ve istikrarla büyüyen Türkiye, o pazarlarda zorlanıyor, yenisini hemen bulamıyor. İçerisi ve dışarısı aynı anda duruyor. Buna rağmen, rahatsızlanan hastaya "kefen biçilmesi" de doğru değil. IMF konusu ise artık siyasi malzeme olmaktan çıkmak zorunda. "IMF, IMF" tezahüratlarını anlamak mümkün de Türkiye'nin IMF gözetimi altında iken 2001 krizine girdiğini unutmak mümkün değil. Bu yüzden Erdoğan ve ekibine biraz fırsat tanıyıp, IMF destekli yeni programı, ülke gerçekleri ve çıkarları ile uyumlu biçimde sonuçlandırmalarını beklemek gerekiyor.
Ve MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin sözleri. Devlet Bey, 29 Mart 2009 Yerel Seçimi'nin olası etkilerini doğru teşhis etmiş. Bu seçim iktidar partisinin alternatifini ortaya çıkarabileceği gibi seçmenden gelecek sinyallere göre AK Parti ve hükümetinin yeniden yapılanması gereğini de ortaya çıkarabilir.
Hele hele, ekonomik kriz baskısının önümüzdeki yılın ilk çeyreğinde artacağı dikkate alındığında "Seçmen midesi ile düşünür" özdeyişini hatırlatmak sanırım yerinde olacaktır. Kuşkusuz, "Türkiye'de muhalefet yok" demek, demokrasiye olan bağlılığı zedeliyor, ara rejim çağrışımı yapıyor. Türkiye'nin her metrekaresini söylemle değil eylemle kapsayan muhalefet özlemi içinde olduğumuz ise gözden uzak tutulmaması gereken temel doğru olarak duruyor.