kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
20 Aralık 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
ENGİN ARDIÇ

Eşekli yazı

Emre'ye mektup yazıyorlarmış (Aköz), diyorlarmış ki "bozkırın ortasında demokrasi mi olurdu, halkımız çok partili rejime hazır değildi" ...
Emre de dedi ki, "ulan eşekler, gidin de Taksim'deki belediye sergisinde cumhuriyetten önceki seçimlerde kullanılan oy pusulalarını, propaganda afişlerini, mühürleri görün" ...
Emre kibar adamdır, kendisini tenzih ederim, "ulan eşekler" kısmını ben ekledim!
Çünkü başka tanım bulamadım.
Bu ülkede birçok kişi, yalnız bilmemekle kalmıyor, öğrenmek de istemiyor.
Üstelik bilene ve anlatana da kızıyor.
"Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp" özdeyişini "bilmemek makbul, öğrenmemek marifet" şekline çevirmişler. Bununla da övünüyorlar.
Papağan gibi ezberledikleri yalan yanlış dolduruşlar onları rahatlatıyor. Kör karanlık içinde pek mutlular.
Utanç verici bir geriliktir bu. İlericilik, devrimcilik, Atatürkçülük adına yapılması da yüz kızartıcıdır.
Elbette herkesten sosyal bilimler eğitimi almasını, tarihten anlamasını bekleyemeyiz... Fakat gazete de mi okumuyorlar?
Kaç kere yazdık bre cahiller, kaç kere? Arnavutça mı yazıyoruz da anlamıyorsunuz?
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda çok partili sistem geçerliydi. Tek parti diktasına iki sene sonra, 1925 yılında geçildi. Bu amaçla Fethi Bey hükümeti düşürüldü, diktayı kuracak olan İsmet Paşa hükümeti geldi.
1925-1945 arası tek parti dönemi, "asıl" değil "arızadır" cumhuriyette... Kuruluşunda yoktur.
Osmanlı İmparatorluğu'nda tek parti diktası da, 1913-1918 arası, altı sene sürdü (altı yıldan iki ay eksik)... O da bir arızaydı.
1908 devriminden sonra tam dört buçuk yıl boyunca gene demokrasi vardı imparatorlukta...
Hem imparatorlukta hem de cumhuriyette bir sürü siyasi parti vardı... Üç ayrı sosyalist parti bile vardı. Dinci parti de vardı, liberal parti de vardı, azınlık partileri de vardı.
Birinci diktaya Balkan Savaşı, ikinci diktaya Şeyh Sait ayaklanması bahane edildi.
İstanbul'da olabilen demokrasi bozkırın ortasında yürümüyorsa, paşa babanız yirmi yıl sonra çok partili sisteme neden geri döndü? Bozkırı mı suladınız? Yirmi yılda ne olmuştu da halkımız demokrasiye hazır hale gelivermişti?.. Eğitim düzeyi mi çok yükselmişti, ekonomi mi gelişmişti, sınıflar mı oluşmuştu? Yoksa, tıpkı bugün olduğu gibi "dış dinamikler" mi zorlamıştı Türkiye'nin ağalarını?
Bozkırın ortasında demokrasi olmazdı da, 1930'da kısa süreliğine bir muhalefet partisine niçin izin verildi? "Muvazaa" derler, muvazaaya ne gerek vardı acaba?
Yoksa daha fazla söktürememiş, duvara mı toslamıştınız?
Boşa konuşuyorum. Sizi yormak istemem. Rahat olun. Bilmeyin, öğrenmeyin, düşünmeyin, tartışmayın. Kendi karanlığınızda debelenip durun. Size o yakışıyor.
Kafanızın, "cumhuriyet olmasaydı bir bayrağımız bile bulunmayacaktı" diyen kafadan ne farkı vardır?
"Çanakkale'de, İnönü'de, Sakarya'da, Dumlupınar'da dalgalanan, İzmir'e dikilen yatak çarşafı mıydı?" diye sorarlar adama...