kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
20 Aralık 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
ERGUN BABAHAN

Avrupa Birliği'nin ne zararını gördük?

"Bu süreçte ülke olarak bir zararımız olmadı ki, niye yavaşlatalım?"
Hükümetin son dönemde AB sürecini yavaşlattığına yönelik eleştirilere bu yanıtı veriyor Dışişleri Bakanı Ali Babacan.
"Sermayenin serbest dolaşımı ve kara para" ile "Bilgi ve medya" konulu iki başlığın daha açılıyor olması nedeniyle Babacan'la Brüksel'e uçtuk.
32 başlığın 10'u açılmış oldu; 8'i Kıbrıs konusunun çözümüne bağlı; her dönem iki başlıkla ağır aksak yola devam ediyoruz yani.
Babacan, Türkiye'nin bugüne kadar olan süreçten kazançlı çıktığını, "Demokrasinin kalitesi geçmişe göre biraz daha iyileşti" sözleriyle açıklarken, AB sürecinin niye destekçisi olmaya devam ettiklerini şu argümanlarla özetledi:
* AB süreci Türkiye'ye öngörülebilirlik getiriyor. Türkiye 5, 10 yıl sonra nasıl bir ülke olacak, öngörülebiliyor. Bu da iş dünyasına güven veriyor.
* Bu sayede doğrudan yabancı sermaye girişi 2003'e kadar sadece 1 milyar dolarken, 2003'te 2 milyar, 2004'te 3 milyar dolar, 2005'te 10 milyar dolar, 2006'da 20 milyar dolar, 2007'de 22 milyar dolar oldu. 2008'de 15 milyar dolara doğru gidebilir.
* Yani AB sürecinin Türk ekonomisi üzerinde olağanüstü olumlu etkileri oldu. Biz hangi ekonomik programı uygularsak uygulayalım, bu sonucu almamız mümkün değildi.
* Ayrıca halk bu süreci destekliyor, halkın büyük ekseriyetle desteği var.
* 2007-2008 tecrübelerini yaşamış bir hükümet olarak, AB sürecinden nasıl uzaklaşırız? Bu süreç yol kazalarını azaltacak, demokrasiyi derinleştirecek. Kendi kendimize zarar verecek bir şey yapmayız.
Peki, o zaman reform süreci neden yavaş işliyor?
Babacan, bunun gerekçesini de şöyle açıklıyor:
* Gerçek alver, üye olmaya çok yaklaştığınızda başlar. Biz şu anda ülke olarak işimize gelmeyen konularda, "Üyelik olunca konuşalım" diyoruz. Ama o sürece kadar yapılan işler çok faydamıza olacaktır. Mesela çevre gibi. Tam üyelik noktasına kadar hemen yararımıza olacak adımları şimdi atıyoruz.
* Reformların hızına gelince. Bu siyasi iklime doğrudan bağlı. Şu anda bir tek kanun maddesinin Meclis'ten geçmesi bir gün sürebiliyor. Oysa uzlaşı olduğu dönemde bir günde 13-14 yasa çıkardığımız oldu. 20032004'te anayasal düzenlemeleri CHP'nin tam desteğiyle yaptık.
Ama o dönemde oyumuz arttı, hükümete destek AB süreciyle özdeş hale geldi ve hükümeti zayıflatmanın yolu AB'ye muhalefetten geçmeye başladı. AB'ye muhalefetin ardında biraz da bu var.
Ulusal Program'a gelince... Program'ın yılbaşına kalmadan açıklanacağını söylüyor. Gecikmeyi ise teknik nedenlere şu sözlerle bağlıyor:
"Ulusal Program'da bakanlıklarımızın istediği yasa değişikliği 90. Bunun tamamını çıkarmak mümkün değil. Şimdi bunu yapılabilecek bir takvime çekiyoruz.
Ayrıca üyeliğimizle ilgili somut bir takvim yok, o nedenle bazı adımları atmak lehimize değil.
Bunun yanı sıra güçlü bir bürokratik yapımız var; bürokrasi ve bakanlıkların reforma ikna olması, tek tek bu sürece sahip çıkması gerekir. Aksi mümkün değil. 15 günde 15 yasa çıkartıldı geçmişte ama o yasaların değişmeyen tek maddesi yoktur.
2007-2008'de AB ile ilgili 30 yasa çıktı, bunların çoğu kamuoyunun dikkatini çekmedi çünkü bunları AB için yapıyoruz diye ilan etmedik."
Babacan, Ulusal Program'da 130 kadar yasal düzenleme olduğunu, bunların 30'unun şu anda Meclis gündeminde olduğunu, 10'unun ise Genel Kurul'a kadar inmiş olduğunu söylüyor.
Programda yargı reformu, sivilasker ilişkileri gibi siyasi konuların dikkat çekeceğini vurguluyor ve programın ciddi bir anayasa değişikliğini de beraberinde getireceğini, "Bu anayasa ile yola devam ederiz" demenin mümkün olmadığını açıklıyor.
Babacan, son olarak AB uğruna Kıbrıs'ta hiçbir taviz verilmeyeceğini belirtiyor.