kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
19 Aralık 2008, Cuma
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat

Defne Alphan: "Yapraklar böyle döküldü"

Milliyet
Giriş Saati : 19.12.2008 10:07
Güncelleme : 19.12.2008 21:30
Yeni Haber
Geçtiğimiz haziran ayında, Altın Koza Film Festivali'nde, hakkında çok az şey bilerek seyretmeye gittiğim ve 'tokatlanmış' olarak çıktığım Sonbahar, Türk sinemasının bana yaptığı en büyük sürprizlerinden biri oldu.

Sonbahar, neredeyse gittiği her festivalden ödülle dönüyor, görenlerin ağzından övgü ve saygı sözcükleri dışında bir şey çıkmıyor.

Film, yönetmen Özcan Alper'in ilk uzun metrajlı işi. Atıf Yılmaz ve Yeşim Ustaoğlu filmleri, Saklı Yüzler ve geçtiğimiz haftalarda gösterilen Hüseyin Karabey'in Gitmek'i gibi filmlerin kamera arkasında görev yapmış olan Alper, Sonbahar'ın senaryosunu da yazan isim. Film F tipi ceza evlerini protesto etmek için ölüm orucuna giren Yusuf'un 'hayatının sonbaharı'nı anlatıyor.

Yusuf, geçirdiği ağır hastalığın tedavi edilemeyeceği anlaşılınca yıllardır yattığı cezaevinden tahliye edilir. Katıldığı ölüm orucu eylemleri Yusuf'u oldukça bitkin düşürmüştür. Hasta genç, cezaevinden çıkıp köyüne, Çamlıhemşin'e annesinin yanına gider. Cezaevinde geçirdiği yalnız ve zor günler, Yusuf'u sessizliğe gömmüştür. Ölüme bile sessiz ve yalnız gitmektedir. Yusuf son günlerini, evinde, annesi, çocukluk arkadaşı Mikhail ve yeni tanıştığı Gürcü kızı Elka ile birlikte geçirecektir.

90'lı yılların politik acılarını yansıtıyor
Sonbahar, 90'lı yılların bütün politik acılarının aynası adeta. Onur Saylak'ın tartışılmaz oyunu ile dönemin dramını seyirci derinden hissediyor. Sonbahar, derdini ve büyük isyanını sessizce ama insana çok dokunan bir dille anlatıyor. Küçücük bir hücreden çıkıp tepedeki evinden alabildiğine uzanan ormana bakan Yusuf, aynı tezatı kuşkusuz anne evinde bulduğu sevgide de yaşıyor. Çevrenin güzelliği ve ormanların sınırsızlığı filmdeki yalnızlık duygusunu güçlendiren unsurlardan. Ve Özcan Alper, bunu bir taşra güzellemesine kaçmadan yapma başarısını gösteriyor. Gürcü hayat kadınını canlandıran Megi Koboladze ve Yusuf'un annesini oynayan Gülefer Yenigül'ün, doğal oyunculukları da filmin büyük başarılarından biri. Ölüme adım adım yaklaştığınızı hissedeceğiniz, sinema dili çok güçlü olan bu filmi mutlaka görmenizi öneririm.

Sonbahar
Yönetmen: Özcan Alper
Oyuncular: Onur Saylak, Megi Koboladze, Serkan Keskin, Gülefer Yenigül


BRAD ANDERSON'DAN HAYALKIRIKLIĞI
Bir filmdeki aşka inanmamak ya da beklediğim kadar gülmemek değil, ama bir gerilim filminden beklediğimi alamamak en büyük hayal kırıklığım olur her zaman.

58. Berlin Film Festivali'nin Panorama'sında ve Sundance'te gösterilmiş olması, polisye-gerilim Transsiberian - Sibirya Ekspresi'nden beklentimi artırmıştı. Üstelik filmin yönetmeni Brad Anderson'ın, Christian Bale ve Jennifer Jason Leigh'li The Machinist'inden çok memnun çıkmıştım.

Anderson, yeni filminde, Sibirya Ekspresi'nin bir seferinde yaşanan olayları konu ediyor. Çin'den Moskova'ya giden Amerikalı bir çift; Roy ve Jessie trende başka bir çift ile arkadaş olurlar. Roy'un duraklardan birinde trene geri binmemesi üzerine gelişen birtakım olaylarla Jessie, yeni arkadaşlarının çok güvenilir olmadığını anlamaya başlar.

Hikâyesi ilk bakışta iyi bir gerilim olmaya yatkın Sibirya Ekspresi, oldukça vasat bir film. Lafta herkesi tedirgin edecek, uyuşturucu trafiği, mafya, polis, garip arkadaşlar, cinayetler gibi faktörlerin hepsi göstermelik kalmış.

Kurulan hikâyeler ilk başta "Heyecan geliyor!" der gibiyse de gelişmeler ve sonuç hiç tatmin edici değil. İyi oyuncuların ve bağımsız bir Amerikan filminin çekiciliğine kapılıp gittiğim sıradan bir film Sibirya Ekspresi.

Sibirya Ekspresi-Transsiberian
Yönetmen: Brad Anderson Oyuncular: Woody Harrelson, Ben Kingsley, Emily Mortimer, Kate Mara Süre: 111 dakika imdb.com puanı: 7.0


PEK DE 'SICAK' DEĞİL
Bir kazayla başlayan, ilk planlarıyla umut vaat eden ama bekleneni veremeyen bir macera...

Geçtiğimiz sene neredeyse her dalda ödüllü Mutluluk ile Altın Portakal, SİYAD ve Ankara Film Festivali'nde alamadığı en iyi film ödülüne Yeşilçam Ödülleri'nde kavuşan Abdullah Oğuz yeni filmi Sıcak ile bu hafta tekrar seyirci karşına çıkıyor. Sıcak, İbrahim Altun'un aynı adlı kitabından uyarlandı. Başrollerini Hazım Körmükçü, Ebru Akel ve Cem Özer'in paylaştığı filmde küçük bir rolde Gürgen Öz'ü de seyrediyoruz.

Yusuf, batan gemilerin enkazlarını çıkaran bir denizcilik firmasında çalışmaktadır. Bozcaada'daki bir batıkta çalışmaya giderken yanına karısı Meryem'i de alır. Yolculuk ettikleri fırtınalı bir gecede, arabalarıyla kaza yapan çift, sevgilisi ve çocuğunun peşinden giden bir askere çarpar. Bu kazanın ardından yaşanan olaylar çiftin yaşamını değiştirecek, adayı tuhaf bir gerilim saracaktır.

Kusursuz teknik, zayıf senaryo
Teknik olarak hemen hemen kusursuz olan Sıcak, bunun dışında neredeyse her yönüyle aksıyor. Abdullah Oğuz, çekimlerin ve detayların güzelliğiyle ilgilenmekten hikâyenin akmadığını, senaryonun zayıflığını ve oyunculuk tarzının klişeliğini görememiş gibi. Kazadan sonra duyulan vicdan azabının, suçlu olmanın ve suçu paylaşmanın sıkıntısının ne kadar iyi yansıtılabileceğini, bunu yaparken gücün doğallıktan geldiğini Üç Maymun'da görmüştük.
Sıcak'ta işe her şey doğallıktan uzak. Filmi finale götüren ipuçları ve ortaya çıkış şekli çok basit kalıyor.

Sıcak
Yönetmen: Abdullah Oğuz
Oyuncular: Cem Özer, Ebru Akel, Hazım Körmükçü, Gürgen Öz


ORTADOĞU'DA BİR AJAN
Publishers Weekly dergisi, 2007'nin en iyi kitaplarından biri olarak, Washington Post yazarı Davis Ignatius'ın Body of Lies'ını seçmişti. 10 yıl The Wall Street Journal'ın Ortadoğu muhabiriliğini yürüten ve 2003 yılında Irak'ın işgalini yakından izleyen Ignatius'ın yazdığı kitabın içeriği epey konuşuldu. İstihbarat örgütlerinde çalışanlar, bugüne kadar kendilerini en iyi anlatan kitabın Body of Lies olduğunu söylediler.
Kitabı henüz taslak halindeyken okuyan yönetmen Ridley Scott, filmini çekmeye o zaman karar vermiş. The Departed- Köstebek ile En İyi Uyarlama Senaryo dalında Akademi Ödülü alan William Monahan'ın senaryolaştırdığı filmin başrol-lerinde Leonardo DiCaprio ve Russell Crowe var.
Roger Ferris, sahada canı pahasına istihbarat toplayan bir CIA ajanıdır. Ferris'i, bilgisayar başında strateji üreten deneyimli ajan Ed Hoffman kumanda etmektedir. CIA'in peşinde olduğu bir örgüt liderini açığa çekmek isteyen Ferris, Ortadoğu'nun çeşitli ülkelerinde işi uğruna canıyla kumar oynar.
Anlatım ve teknik olarak aksayan hiçbir yanı olmayan filmin detayları, gerçekte yaşananlar göz önünde bulundurulunca oldukça sırıtıyor.

Yalanlar Üstüne
Body of Lies
Yönetmen: Ridley Scott
Oyuncular: Leonardo DiCaprio, Russell Crowe, Mark Strong, Golshifteh Farahani
Süre: 128 dakika
imdb.com puanı: 7.5