kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
18 Aralık 2008, Perşembe
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Emlak Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Laik ve çoğulcu demokraside ne kadar çok tartışılmazımız olabilir ki?

Türkiye Cumhuriyeti'nin felsefesi içindeki "Batılılaşma", sadece bir gardırop veya bir estetik değişikliği amaçlamaz ki. Ya da "Modernleşme" nin çok ötesindeki bir boyutu ifade eder bu Batılılaşma kavramı.
Laiklik, anayasal demokrasi, hukukun üstünlüğü, çoğulculuk, temel hak ve özgürlükler gibi olgular da Türkiye'nin Batılılaşma felsefesinin temel taşlarıdır.
Medreseden üniversiteye ve ezbercilikten tartışarak öğrenmeye geçiş de Batılılaşma hedefinin öğeleri değil midir?
Bütün bunlar kitaplarda veya konuşmalarda kaldıkları ve ne toplumsal ne de bireysel yaşama aktarılabildikleri zaman ise, fazla bir anlam taşımıyorlar.
Bu açıdan bakıldığında "Türkiye deneyi" nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan, dini inançlara saygılı ama dünyevi yaşama özgür düşüncenin egemen olduğu bir modelin mümkün olduğunun kanıtlanması açısından global ölçekte önem taşıyor.
Kutsalların, tartışılmazların, nasların egemen olduğu teokratik düzene karşı, laik ve demokratik bir siyasal modeli yaşatmak, Türkiye'nin Batılılaşma hedefinin anahtarıdır.
Bu noktada hepimizi rahatsız etmesi gereken bir yanlış anlayış, sosyo-politik yaşamımızdan ve düşünce hayatımızdan ne yazık ki bir türlü uzaklaştırılamıyor.
Dini inançlara veya doktriner ideolojilere dayalı olarak sergilenen bağnazlıkları çoğulculukla, laik eğitimle, anayasal demokrasi ile, hukukun üstünlüğü ile devre dışı bırakmaya çalışırken, bu defa da "Resmi ideoloji" ye ya da "Çoğunluğun eğilimi" ne dayalı bir başka çeşit bağnazlığı siyaset ve düşünce hayatımıza musallat ediyoruz.

Kutsallar ve dünyevi yaşam
Dünyevi yaşamdaki kutsalları ve tartışılmazları düşünce ve eğitim sistemimizden çıkartmayı amaçlayan Atatürk'ü de, bu şekilde kutsallaştırıp, tartışılmazlar arasına sokmadık mı?
Son olarak "Mustafa" belgeseli dolayısıyla gündeme oturan tartışmalarda, böyle bir görüntü yok muydu?
Batı, ağırlıklı dini inancı olan Hıristiyanlığın peygamberi Hz.İsa'nın yaşamı, davranışları ve felsefesi üzerine en çarpıcı kitapları, filmleri, tezleri yüzyıllardır üretiyor. Biz ise Atatürk üzerinde yapılan kendine özgü bir belgeseli kabul edemiyoruz, internete girişleri Atatürk gerekçeli yargı kararları ile yasaklayabiliyoruz.
Ama bu durum sadece Atatürk'le sınırlı değil. Son olarak "Ermeni sorunu" na ilişkin, kamuoyuna açıklanan aydınlar bildirisine karşı gösterilen tepkilerle de, "tek seslilik" alışkanlığı yine ön plana çıkmadı mı?
Bir ülkede bir bölüm insan "Ermeni kardeşlerimizden özür diliyoruz" diyorlarsa, bu ne Türkiye Cumhuriyeti'nin siyasi kararını, ne de toplumdaki genel eğilimi yansıtır.
Sadece bu bildiriye imza atan aydınların görüşüdür bu.
Böyle de düşünenlerin var olması ne kadar doğalsa, bu düşüncelerin açıklanabilmesi de o kadar doğal olmalıdır.
Neticede 1'inci Dünya Savaşı cehenneminde Anadolulu Ermenilerin katlettiği Türklerin ve Kürtlerin hatırlanması ve onlar için de Ermenilerden özür beklenmesi kadar doğaldır bu.
Alışılmışın, çoğunluk eğiliminin, resmi ideolojinin veya güncel devlet politikasının dışındaki görüşleri seslendirmenin "İhanet" olarak kabul edildiği bir ortam ancak "Laik teokrasi" şeklinde nitelenebilir.

Bir kişi olsa bile
Aynı şekilde Ermenilerden özür dilemeyi amaçlayan bildiriye karşı "Ermeniler de önce katledilen Türk diplomatları için özür dilesinler" içerikli bildiri yayınlayanları da, ırkçı veya faşist olarak niteleyenler de herhalde ancak "Despot liberallik"i temsil edebilirler.
Sırasında bir kişinin bile bütün toplumdan farklı düşünebilmesi ve bunu özgürce açıklayabilmesidir Batılılık.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin "Handyside Kararı", Türk batılılaşmasının şifresi olmalıdır artık. Neticede Yargıtay'ın 8'inci Ceza Dairesi de Handyside Kararı'nı, bizim içtihadımız arasına (2004 Taş Kararı) şu ifadelerle yerleştirmiş bulunuyor:
...Bu değerlendirmeler, toplumun bir bölümünü rahatsız edici nitelikte olabilir. Ancak unutulmaması gerekir ki ifade özgürlüğü, çoğunluk gibi düşünmeme, kurulu düzeni sorgulama, hatta eleştirme hakkını da kapsar. Dahası, sarsıcı nitelik taşıyan, toplumun çoğunluğunu kızdıran ve tartışmaya yönelten fikirler de ifade özgürlüğünün koruması altındadır.