kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
15 Aralık 2008, Pazartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
HAŞMET BABAOĞLU

İstanbul'da bir dava...

Bazen fena halde kuşkulanıyorum. İşinde gücünde gözüken birçok insanın çoktan tutuklanmış fakat hayat aksamasın diye içeri atılmayan sanıklar olmasından kuşkulanıyorum.
O çok bilmiş nice yüzün arkasını biraz kurcalayınca ortaya çıkan korkunun ve statükoya teslimiyetin kaynağı bu durum olmasın sakın?
Çünkü ne neyle suçlandıkları açık ne de duruşma tarihi belli...
Üstelik hepsinin içini tırmalayan o korku; duruşmada suçlu bulunacakları korkusu var ya...
Pişkin bir sabıkalının rahatlığına öylesine uzak ki!
Şu köşe yazarlarının mesela...
Birçok ünlü şarkıcı ve oyuncunun, bilhassa şovmenlerin ...
Televizyon programcılarının...
Bankacıların...
Hatta belki mahallenin berberinin, bakkalının...
Bir sabah kapılarının çalınıp "şu andan itibaren tutuklusunuz ama duruşma gününüze kadar dışarıdasınız; maksat işler yürüsün" denilerek kimyaları bozulmuş; suçlu çıkma korkusundan ödleri patlamış insanlar olmadıklarından emin misiniz?
Ben değilim!
İtiraf ediyorum.
Yukarıda dile getirdiğim karanlık hissiyatım geçen akşam Garajistanbul salonunda seyrettiğim bir tiyatro oyunundan sonra iyice güçlendi.
Oyununun adı " İstanbul'da Bir Dava."
Kafka'nın " Dava " romanındaki fikirden çıkarak yazmış Kerem Kurdoğlu.
Önce şöyle bir soru sormuş kendine: Kafka'ya o romanı yazdıran düşünceler bugün İstanbul'da yaşayan bir oyun yazarının zihnini meşgul etseydi, acaba nasıl bir oyun ortaya çıkardı?
Sonra oturmuş yazmış ve sahneye koymuş Kurdoğlu.
Sonuç çok etkileyici.
Hatta çarpıcı.
Sanmayın ki, bu oyunda zora gelemeyen seyirciyi sıkacak türden Kafkaesk bir kasvet var!
Tersine...
İçine hapsolduğumuz derin ve gizli faşizmin; büyük gözaltı ve tutuklama düzeninin tümüyle " eller havaya " ortamında yaşandığını anlatıyor bu oyun...
Ne garip ve fakat gerçek ki, ne kadar eğlenirsek o kadar neşemizi kaybettiğimiz; ne kadar eğilirsek o kadar eğdirildiğimiz bir atmosferde geçiyor her şey!
Bir müzikal bu.
O yüzden hafifçe deneysel bir oyunun cazibesine kapılarak olay örgüsünü takip ediyor, perde indikten sonra sarsılıp kendinize geliyorsunuz.
Anlatıcı rolündeki Derya Alabora' nın sahne "aura"sı herkesin malumu.
Başrolde, yani Bay K. rolünde Yiğit Özşener çok iyi.
Güvenç Dağüstün 'ün katkısının da altını çizmek gerek.
Oyun danslar ve şarkılarla dolu. Dekor oyuncudan üst düzey denge becerisi istiyor ve doğrusu bütün oyuncular bu ağır görevin altından başarıyla kalkıyor.
İmre Hadi 'nin müzikleri insanı alıp götürüyor; hele bazı şarkılar var ki, nerede karşıma çıksalar defalarca dinlerim.
Fakat...
Tam bunları yazarken fark ettim ki, topluluğun Garajistanbul'daki aralık programı sona ermiş.
Yine de meraklısının aklında bulunsun.
Bu müzikal tekrar sahneye çıktığında gerçek tiyatroseverlerin izlemesini isterim.