kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
11 Aralık 2008, Perşembe
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
NAZLI ILICAK

Dün'den bugün'e, değişen ne?

Bayramda, biriken kitapları okuma fırsatı buldum. Prof. Nevzat Yalçıntaş, eksik olmasın, Prof. İlber Ortaylı ve Prof. Mümtaz'er Türköne'yle birlikte kendi düşüncelerinin de yer aldığı "Türkler ve İslâmiyet" (Yakamoz Yayınları) isimli bir kitabı bana göndermiş.
Yalçıntaş, laiklik ilkesinin yanlış bir şekilde uygulanmasından yakınıyor; "Barış" anlamına gelen İslâm'ın, şiddet eylemleri sebebiyle, "terörün kaynağı" gibi gösterilmesinden duyduğu üzüntüyü dile getiriyor. "Din, sosyal yaşayışı şekillendirmekte, yaygınlık ve devamlılık kazanarak bir kültür oluşturmakta. Bu yüzden, dini, sosyal hayattan uzaklaştırmayı hedeflemek, toplumu dinden soyutlamak anlamına gelir" diyor.
Aynı kitapta Prof. İlber Ortaylı'da, tekke ve zaviyelere temas ediyor. Ortaylı, Yeniçerilik müessesesi kaldırılınca, Bektaşilerin ve Yeniçerilerin halkın gözünden düşürülmesi için başvurulan yöntemleri de anlatıyor:
"Yeni rejim, kamuoyunun destek ve sempatisini azaltmak için bir takım taktiklere başvuruyordu. Takvim-i Vekayi'nin Ağustos 1833 yılı nüshalarından birinde, Tırnova'da, cadılık (vampir) vakası diye iki Yeniçeri'nin mezarlarının açıldığı, bunların saç, sakal ve tırnaklarının uzamış olmasından, geceleri dirilip vampirlik yaptıkları anlaşıldığı haberi veriliyordu.
Bektaşiler, dallanıp budaklanan bir ihbar mekanizması ile yerli yersiz suçlamalarla karşılaştı. Tanzimat döneminde ise, bürokrasi, 2. Mahmut'un uygulamalarının aksine, Bektaşilikle böylesine amansız bir şekilde uğraşmadı. Fakat genelde, bütün tarikatlar üzerinde, gözetleme, denetim ve sınırlayıcı bir mekanizma geliştirdiler. Tekke devlete yamandı; devlet tekkenin gözeticisi, hamisi oldu. 1925'te, tekke ve zaviyelerin kapatılması, cumhuriyetin icat ettiği bir radikalizm olmaktan çok, kökleri Tanzimat'a kadar uzanan bir resmi kontrol ve şüpheciliğe dayanmaktadır."
Bugünkü meseleler, birden bire zuhur etmedi; onlarca yıldır tartışılıyor. Görüldüğü gibi, inanç biçimlerini denetim altında tutmak, yeni bir teşebbüs değil. Mazi, bugünlere örnek teşkil ediyor. Atatürk'ün kıyafet devriminde, 2. Mahmut'tan esinlenmediğini kim iddia edebilir? Şu farkla ki, 2. Mahmut, fesi,
"modernleşme" sembolü olarak benimsemişti. Atatürk ise, şapkayı. Aslında modernleşmek için, sembollere takılıp kalmadan, özgür, bağımsız, başkalarının haklarına saygılı, demokrasi bilinci gelişmiş bireyler yetiştirmek, bir zihniyet devrimi gerçekleştirmek gerekir. Atatürk bunu, "muasır medeniyet" diye özetlemişti. Ama, maalesef, Türkiye'deki tartışmalar, kurban derisinden başörtüsüne kadar muasır medeniyet ölçüsüne epey uzak düşüyor. Kurban kesimindeki aksaklıkların bu kadar abartılmasında dahi, dini ritüellere duyulan gizli düşmanlığın payı yok mu? Eleştiriler o kadar masum ve art niyetsiz değil.