kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
9 Aralık 2008, Salı
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
NAZLI ILICAK

Seçim hilesi... Ve 1946

CHP "seçim hilesi" nden söz edince, ister istemez aklıma, 1946 faciası geldi. Sahi, Deniz Baykal, artık, o mirası reddeden konuşmalar yapıyor; öyle değil mi?
Çok partili siyasi hayata geçtiğimiz ilk yıllarda, seçimlerin dürüst yapılması için büyük kavga verildi. 1946 seçimleri tarihe, "hileli seçim" olarak geçti. O zamanlar, açık oy kullanılıyor, buna mukabil, gizli tasnif yapılıyordu. Bu şu demek: Herkes oyunu göstere göstere atıyor; ama oy sayımı, kapalı kapılar ardında gerçekleşiyordu. Kaymakamlar CHP'nin ilçe başkanı, valiler ise, bu partinin il başkanı idi. Bütün devlet teşkilâtı, bu şekilde siyasi bir kimlik içinde faaliyet gösteriyordu. Böyle bir ortamda, muhalif partiye oy atmak, mangal gibi yürek isterdi. Üstelik, CHP, Demokrat Parti'nin yeterince örgütlenmesine fırsat bırakmamak amacıyla, genel seçimleri bir yıl önceye, 1946'ya almıştı. Yargı güvencesi yoktu.
1946 seçimleri ile ilgili çeşitli anılar mevcut. Ama en çok bilinen, Mersin Aslanköy'de yaşananlar. Aslanköy'de silme CHP kazandı denilince, köy kadınları sandıkları teslim etmeyip, zabıt tutturmak istemişler, Jandarma tarafından tutuklanıp, devlete karşı gelmekten dolayı yargılanmışlardı. Aslanköylü kadınların mücadelesi, siyasi tarihimize bir kahramanlık destanı olarak yazıldı.
1946-1950 arası, büyük tartışmalarla geçti. Demokrat Partililerin bir bölümü, hileleri protesto için TBMM'ye girmeyip, mücadeleyi sinei millette sürdürmeyi istiyordu. 1947 Bütçe müzakereleri sırasında, Adnan Menderes'in bütçeyi eleştirmesi üzerine, Başbakan Recep Peker'in, Menderes'i kastederek "kötümser, psikopat, mariz bir ruhun ifadesi" demesi, gerginliği daha da arttırdı; Demokrat Partililer, Meclis'i boykot edip, bir süre oturumlara katılmadılar. Sonunda İsmet İnönü ile Celâl Bayar uzlaşarak, 12 Temmuz Beyannamesi'ni imzaladılar. Siyasi ortam yumuşadı; 1950'nin Şubat ayında, "gizli oy/açık tasnif" uygulamasına geçildi; yargı güvencesi getirildi.
Deniz Baykal'ın özellikle Milli Şef ile araya mesafe koyması haklı bir tercih. Bugünkü CHP'nin üzerinden "tepeden inmecilik ve ittihatçılık" tozlarını silkmeğe çalışıyor. Karaoğlan, başarısını, İnönü zihniyetini yenmesine borçlu değil mi?