kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
9 Aralık 2008, Salı
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
HINCAL ULUÇ
Hıncal'ın Yeri

İfade edemeyen millet..

Bir kelimeye bin anlam yüklediğim zaman sana sesleneceğim" demiş Özdemir Asaf.. Bana Asaf'ı anlatan, öğreten Oktay Kurtböke (Nur içinde yatsın) dizeleri eliyle yazıp, masamın camının altına koymuştu, Yeni Gün'de.. Yıllar, yıllar önce..
Bir kelimeye bin anlam yüklemek nasıl ola ki..
Oluyor.. Sevdiniz, âşık oldunuz mu oluyor.. Bin değil on bin anlam yüklüyorsunuz tek bir kelimeye.. Ama o tek kelimeyi bile söyleyemiyor,"Seviyorum" diyemiyorsunuz.. Kendinize uykusuz gecelerin sabahına kadar tekrar ediyorsunuz da, ona söyleyemiyorsunuz..
Neden?..
Yaşamdan Dakikalar'da Türk sinemasını konuşuyoruz.. Genel kusurları.. "Diyaloglar" dedi biri.. "Eksik.. Boş.. İfadesiz" gibilerden..
"Senaryolarımızda diyalog sorununu 17-18 yaşlarımda düşündüm ilk" diye lafa girdi Haşmet.. "Baktım ki, senaryolardaki diyaloglarda sorun yok.. Bizim diyaloglarımızda sorun var.. Ben kendime bakıyorum.. Adam perdede kıza ifade edemiyor.. Kendime bakıyorum.. Ben de kıza kendimi ifade edemiyorum.. O zaman senaryonun günahı ne?"
Anneme hayatı boyunca "Seni seviyorum" demeyen, diyemeyen babamın en sevdiği şarkı neydi bilir misiniz?.. Ali Rifat Bey'in Tereddüt'ü.. Orhan Seyfi Orhon'un dizeleri ile.. Radyoda çalar, babam anneme bakardı..
"Sarahaten, acaba, söylesem darılmaz mı?
Darılmak adeti, bilmem ki çapkının naz mı?
Desem ki: 'Ben, seni...' Yok, dinlemez ki, hiddet eder!
Niçin? Bu sözde ne var? Sanki hiddet etse ne der?
Desem ki: 'Ben, seni pek...' Ya kızar, konuşmazsa?
Derim: 'Bu çektiğim insaf edin, eğer azsa...'
Desem ki: 'Ben, seni pek çok...' Hayır, kızar bilirim,
Tereddütüm acaba hiddetinden az elim?
Desem ki: 'Ben, seni pek çok...'
Sakın gücenme emi, Sakın gücenme, eğer anladınsa sevdiğimi"
Babamın annemi ne kadar çok sevdiğini, annemin öldüğü gece anladım.. Annem yaşarken bu kadar güçlü, bu kadar derinden, bu kadar ölesiye sevildiğini duymuş, hissetmiş miydi acaba?.. Asıl onun hakkı değil miydi, benden önce bilmek..
Ben Orhan Veli'yi okurdum, bir kelimeye bin anlam yüklediğimde..
"Ağlasam sesimi duyar mısınız mısralarımda
Dokunabilir misiniz, göz yaşlarıma ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce..
Bir yer var biliyorum;
Herşeyi söylemek mümkün.
Epeyce yaklaşmışım..
Duyuyorum,
Anlatamıyorum.."
Ah o anlatamamak.. Herşeyi söylemenin mümkün olduğu yerde bile anlatamamak..
Nahit Ulvi Akgün'e sığınırdım o zaman..
O anlatırdı benim adıma, ikimiz adına herşeyi..
Siz de öyle yapın.. İfade edemeyince, şiire sığının..
"Birşey var aramızda,
Senin bakışından belli,
Benim yanan yüzümden.
Dalıveriyoruz arada bir,
İkimiz de aynı şeyi düşünüyoruz belki,
Gülüşerek başlıyoruz söze.
Birşey var aramızda
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek,
Fakat ne kadar saklasak nafile,
Senin gözlerinde ışıldıyor,
Benim dilimin ucunda.."
(30 Ocak 2005'te yayınlandı)