kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
7 Aralık 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
HAŞMET BABAOĞLU

Pazar notları

Konuklar ev sahibinin canını sıkacaksa, ev sahibi konuklara üstünlük taslayacaksa, büyükler küçükleri okul ve ders sorularıyla sıkıştırıp duracaksa, hediyeler açılırken kalpler kapanacaksa... O ziyarete bayram ziyareti denir mi?
Şu "Ah, eski bayramlar!" şamatasını ağır ağır terk ediyor olmamız güzel! Çünkü bu tür nostaljilerin en doğru, en haklı olanında bile bir tür yenilmişlik ve tembellik var. Eskisi iyiyse yenisi neden iyi olmasın! Biz istersek olur! Ama istiyor muyuz acaba? Bugünün bayramları adı konulmamış yorgunluklar ve yük geldiği itiraf edilmemiş görevlerle geçiyor. Bu gerçekle hesaplaştık mı hiç?
Bedenlerimiz yorulabilir ama ruhen bizi dinlendirmiyorsa bayramlar... İçimizdeki öfkeleri yatıştırmıyorsa... Bizi birbirimizle gerçekten barıştırmıyorsa... Eskisi yenisi ne fark eder, bayram bayram gibi değil, demektir.
"Biliyor musun, bazı arkadaşlarımız kurmalı saatlere benziyor" dedi Tarık Tufan. Gecenin bir vakti oturmuş sohbet ediyorduk. Nasıl, diye sordum ona. Açıkladı: "Ara sıra kurmak gerekiyor. İhmal edince çok geç kalınmış oluyor, dostluk duruyor!"
Kurmalı saatleri andıran dostlar... Bunu ilk söylediğinde sevgili Tarık'ın dostlukta bile mekanik bir yan bulunduğunu vurgulamak istediğini sanmıştım. Hayır! Sonra anladım ne demek istediğini... Dostlar içine güven ve sevgi pili konulunca tükeninceye kadar tıkır tıkır çalışan şeyler değildir! Temas ister dostluk! Tam kalbine dokunmalı, ara ara zembereği germelisiniz! Yani... Galiba modern gündelik yaşam hızına ve örgütlenme tarzına pek uymayan bir şeyler var dostlukta... Ve tıpkı kurmalı saatler gibi; geceleri uyku kaçırtacak kadar çok ses çıkartıyorlar!
Uğur Yücel!.. Var mı öyle birisi? Canlandırdığı karakterlerin dışında böyle biri var mı gerçekten? İnsan kuşkuya düşüyor bazen. Oyuncu değil o, başlıbaşına bir oyun...
Baudrillard "bir ilişkinin hiçbir zaman kesin sonu yoktur" demişti. Geriye her zaman "bitmemiş", "çözümlenmemiş" şeyler kalacağını ve bütün bunların bir tür "ölümden sonra hayat" talebiyle yanıp tutuşacaklarını söylemek istiyordu. Doğru. Hele aşk veya aşka benzer ilişkiler için kesinkes doğru. Ama bir sonu olmamak başka şey, "ortadan kaybolmak" başka bir şey... İlişkiler bitmiyor, ortadan kayboluyorlar.
Fakat... Bazı ilişkiler var ki, daha yaşanırken ağır ağır ortadan kayboluyorlar. Bazıları hep orada kalıyor; kendilerine hiç masum olmayan bir "müze" inşa ediyorlar.