kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
6 Aralık 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
ERDAL ŞAFAK

Four Seasons zirvesi

İstanbul'da bugün önemli bir zirve var: Pakistan Devlet Başkanı Asıf Ali Zardari ile Afganistan Devlet Başkanı Hamit Karzai, dünyanın en iyi otellerinden Four Seasons'ta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ev sahipliğinde biraraya geliyor.
Doğrusu, Gül, Başkan Bush'un arayıp takdirlerini iletecek kadar cesur bir adım atıyor. Çünkü "Düşman kardeşler" diye tanımlanan Pakistan ile Afganistan'ı bugüne kadar kimse barıştıramadı. ABD bile! Türkiye bile!
Bush 2006 Eylül'ünde Karzai ile dönemin Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref'i Beyaz Saray'da ağırladı. İki lider el bile sıkışmadılar.
Geçen yıl, 29 Nisan'da Müşerref ile Karzai bu kez -o tarihte Dışişleri Bakanı olan Gül'ün çabalarıyla- Ankara'da biraraya getirildi, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'le üçlü zirve yapıldı. Yayınlanan ortak bildiride Pakistan ve Afganistan'ın komşuluk ilişkilerini geliştireceklerini, birbirlerinin toprak bütünlüğüne saygı göstereceklerini, içişlerine karışmayacaklarını taahhüt ettikleri belirtildi. Hepsi kağıt üstünde kaldı. Dahası karşılıklı suçlamalarla iki ülke arasındaki gerilim iyice tırmandı.

Kör Ömer'in rövanşı
İstanbul buluşmasının gündemini "Taliban sorunu" oluşturuyor. İyi ama hangi Taliban? Afganistan'daki mi, Pakistan'daki mi? Sorunun karmaşıklığını gösterebilmek için bölgedeki tabloyu anlatalım:
Afganistan'da 11 Eylül 2001 saldırılarına misilleme olarak ABD tarafından iktidardan uzaklaştırılan Molla Ömer başkanlığındaki Taliban hareketi 7 yıldır süren savaşa rağmen yok edilemedi. Tam tersine gerek koalisyon birliklerinin milissivil ayırımı yapmadan her yeri ve herkesi bombalayıp toplu ölümlere yol açmaya kadar varan korkunç hataları, gerekse yolsuzluk batağına gömülmüş Karzai yönetiminin halkın sorunlarını çözmedeki beceriksizliği ve acizliği nedeniyle Taliban bugün eskisinden de güçlü duruma geldi.
O kadar ki, Afganistan'ın neredeyse üçte ikisini Molla Ömer'in (Kızıl Ordu'ya karşı mücadelede bir gözünü yitirdiği için "Kör Ömer" diye biliniyor) adamları yönetiyor. Başkent Kabil'in 20 kilometre dışına kadar dayandılar. Denetledikleri bölgelerde kendi yönetim birimlerini oluşturdular. Karzai, Taliban'ın yeniden güçlenmesinden Pakistan'ı sorumlu tutuyor. Pakistan ordusunun ve devlet içinde devlet olan istihbarat örgütünün (Inter-Services Intelligence, kısaca ISI) Taliban'a para ve silah yardımı yaptığını, Molla Ömer ve adamlarını barındırdığını iddia ediyor.
Pakistan tabii tüm suçlamaları reddediyor ve "Taliban benim için de büyük bir tehdit" diyor. Doğru. Pakistan'da da Afgan yoldaşlarından bağımsız bir Taliban hareketi var. Onlar da tıpkı Afgan Talibanlar'ı gibi Pakistan yönetiminin kontrol edemediği Veziristan eyaletindeki dini okullarda eğitiliyorlar. Ve onlar da tıpkı Afgan Talibanlar'ı gibi merkezi hükümete karşı mücadele yürütüyorlar.
Son durum şöyle: Pakistan kendi Taliban milislerini bazen okşayıp bazen dövüyor. Yani arada bir masaya oturup anlaşma imzalıyor, sonra da ABD'nin baskılarına direnemeyip askerlerini yeniden üzerlerine gönderiyor.

Faylar harekete geçerse...
Afganistan da savaşın artık kazanılamayacağını kabul eden ABD'nin onayıyla ve Suudi Arabistan'ın arabuluculuğuyla kendi Taliban hareketiyle barış görüşmeleri başlattı. Taraflar iki ay önce Mekke'de biraraya geldi. Karzai yönetimi Taliban'a El Kaide'ye desteğini çekmesi ve Usame Bin Ladin'i barındırmaktan vazgeçmesi karşılığı ortak yönetim önerdi. Molla Ömer ise 7 koşul öne sürdü: ABD kuvvetlerinin çekilmesi için takvim verilmesi, Taliban milislerinin orduya katılması, ABD'ye karşı savaşan milislere af ilan edilmesi gibi... ABD ile Irak'ın imzaladıkları anlaşmadaki koşullara ne kadar benziyor, değil mi? İkinci görüşme bu ay yine Mekke'de olacak.
Bu girişim için "Son şans" deniliyor. Neyin son şansı? Cevap: Afganistan'ın toprak bütünlüğünü korumanın! Çünkü barış sağlanamazsa, "B planı" rafta duruyor: Afganistan'ın bir bölümünün Taliban'ın egemenliğine devredilmesi.
Bu, bir Peştun devletinin doğması anlamına gelecek. Ama orada kalmayacak. Zira Peştunlar, Pakistan'da da geniş bir bölgede nüfusun çoğunluğunu oluşturuyorlar. Onlar da başkaldıracak ve...
Kısacası Afganistan'ın parçalanması Pakistan'ın da bölünmesi sonucunu doğuracak.
Orada da durmayacak; Afganistan ve Pakistan'ın parçalanmaları tüm GüneyBatı Asya'daki etnik fay hatlarını tetikleyecek, sınırları altüst edecek. Hatta orada da bitmeyecek; faylar İran üstünden Kafkaslar'a, Arap Yarımadası üstünden de Ortadoğu'ya uzanacak.
Amerikalı Albay Ralp Peters'in "Kan sınırları" adını verdiği haritayı hatırladınız mı?
Bugün İstanbul'da yapılacak zirve işte bu nedenle çok ama çok önem taşıyor...