kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
5 Aralık 2008, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
MUHARREM SARIKAYA

Partiler kimin malı?

DSP'de bir haftadır yaşanan ve dün doruğa çıkan kavga, Türkiye'de siyasi partilerin gerçeğini anlamak için yeterli.
DSP'deki kavganın sebebi de öyle daha iyi oy potansiyeline ulaşmak için seçmen mücadelesi üzerine kurulu da değil.
Kavganın her iki kesim için nedeni aynı:
"Tapusu üzerimde, arazime bina diktirmem, ben ne dersem o olur..."
İlginç olan ise kavganın tam da yerel seçim öncesinde çıkıyor olması...
Bir de tarafları...
Bir yanda DSP'nin kurucu Genel Başkanı Rahşan Ecevit, diğer yanda ise Genel Başkan Zeki Sezer...
Geçmişte, "Genel başkanlıktan istifa et" ültimatomu gönderdiği Sezer'in, umursamadığını gören Rahşan Ecevit dün kavgayı bir adım ileri taşıdı.
Partinin Ecevit'in inanç ve ilkelerinden koparıldığını iddia etti.
"DSP'nin adını değiştirmesi" veya "Bülent Ecevit'in ismini kullanmamasını" istedi.
Özetle dün, "Parti malım" bildirgesi yayınladı.
Rahşan Ecevit'e, DSP'nin 13 milletvekilinden 4'ü de katıldı.
Bir süre önce Rahşan Ecevit'in aforoz ettiği İstanbul milletvekili Ahmet Tan tarafsız bölgede kalırken, diğer milletvekilleri Sezer'in yanında saf tuttu.
Sonuçta merkez sol tam da seçim vakti kendinden beklenen klasik davranışını sergiledi ve 13 kişi üçe bölündü.

Delegeye danışan yok
Zaten CHP kontenjanından seçilip geldikleri günlerde bir iki kez buluşmaları bir kenara bırakılırsa, 13 vekilin uzun süredir bir araya gelip durum değerlendirmesi yaptığına da tanıklık eden yok.
Geçmişte Ecevit'e yönelik ne eleştirileri varsa bugün kendileri hayata geçiriyor.
Son kavganın nedeni de Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'ün DSP'ye katılması...
Ecevit ve yanındakiler, "Sarıgül'ü nasıl alırsınız"; genel merkez ise "Size ne, kararı ben veririm" diyor.
Partinin asıl sahibi delegeye, yani seçmene ise fikrini sorana rastlanmıyor. Oysa defalarca söz verilmesine rağmen partide ön seçim yapılmıyor; tek liderlik sistemi sürdürülüyor.
Karşı taraf ise ön seçim yapılmadığı için eleştiri getirmek yerine, "Lider sen değilsin, hala benim, partimin adını terk et" ültimatomu çekiyor.
Şimdi herkes elini vicdanına koyup yanıt versin. DSP'nin kasasında milyonları olmasa bu kavga bu kadar büyür müydü?
Veya bugün yaşananlar sadece DSP'nin sorunu mu?
Yanıtını vermeden önce herkesin kendi partisine bakması gerekiyor.
Siyasi partiler ve seçim yasaları değişmediği sürece de bu böyle devam edip gideceğe benziyor...