kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
5 Aralık 2008, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
EMRE AKÖZ

Atatürk'ü sev ama Anıtkabir'e girme!

Evlere temizliğe giden 50 yaşlarında, sakin, nazik, sessiz bir kadın. Köydeyken babası okutmamış. İlkokulu, İstanbul'a göç ettikten sonra, dışarıdan bitirmiş.
CHP Başkanı Deniz Baykal'ın tesettür açılımını duyunca, o sakin kadın birden bağırıp çağırmaya başlamıştı:
"Benim iki kızım var: Birinin başı örtülü, diğeri açık. Örtülü olanı üniversiteye almadılar. Sınavı kazanmasına rağmen okuyamadı yavrum. Anayasa değişikliğini engellemek için mahkemelere koşan bu Baykal değil miydi? Şimdi kalkmış bizden oy istiyor. Vallahi de vermem, billahi de vermem."
Çelişkilerle dolu bir ülkeyiz. Çelişki en az iki farklı kültür öbeğini gerektirir.
Olabilir. Mümkündür. Hatta olağandır: Ülkede yaşayan çeşitli kesimler bazı konularda anlaşamayabilir.
Ancak bizde olay, saçmalığa varmış durumda. Öyle ki çelişki farklı kesimler arasında olduğu kadar, grupların hatta kişilerin bizzat içinde yaşanmakta.
Mesela Deniz Baykal, türbanlıların partinin çeşitli toplantılarına katılabileceğini belirtirken, "Önemli olan Atatürk'ü sevmeleridir" demişti.
Atatürk'ün kurduğu partinin başında olan bir kişi tarafından söylendiği için bu sözlere önem vermek durumundayız.
Ama sonra ne oluyor?
Özürlülerden sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu ve beraberindeki heyet, 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü nedeniyle Anıtkabir'i ziyaret ediyor.
Ziyaret sırasında "iki özürlü annesi başörtülü oldukları gerekçesi" Anıtkabir'e alınmıyor.
İçeriye girebilmek için görevlileri ikna etmeye çalışan başörtülüler başarısız oluyor ve özürlü çocuklarını dışarıda beklemek zorunda kalıyor.
Çelişki ya da saçmalık gibi kelimelerin yetersiz kaldığı, delice bir durum!
Dün yurtdışında gazetelerin birinci sayfalarına bakıyordum.
Hürriyet gazetesi okurları arasından 50 kişiyi seçmiş. Bu kişilerle bir 'Okur Meclisi' oluşturulmuş. Grup Anıtkabir'i ziyaret ederken deftere, "Sizi saygı ve sevgiyle anıyoruz" diye yazmış.
Fotoğraflara baktım: Okur Meclisi'ni oluşturan kadınlar arasında bir türbanlı göze çarpıyor. Anıtkabir'e gidenler arasında ise gözükmüyor. Ya gitmemiş, ya da başını açmış.
Komediye bakar mısınız?
Türkiye'de yaşayan her 100 kadından yuvarlak hesap 65'i başını örtüyor.
Ama bu kadınlar Anıtkabir'e giremiyor! Ama o kadınlardan Deniz Baykal, Atatürk'ü, sevmelerini istiyor!
İtilip kakılan bu kadınlar ' adına' Anıtkabir defterine, "Sizi seviyoruz" yazılıyor.
Daha önce değinmiştim ama sümüklü burunlarından anlamışlardı. Tekrar edeyim:
Türkiye'de 'İslami' bir kalkışma olmaz. Mümkün değil.
Eğer böyle bir olasılık bulunsaydı, bunca aşağılama, bunca hor görme karşısında çoktan gerçekleşirdi.
"Atatürk, laiklik, çağdaşlık" gibi değerleri istismar ederek bu abukluğa imza atanlar, oturup kalkıp dua etsinler ki Türkiye'de İslam hakikaten "ılımlı".
Eğer ılımlı değil de "sert", "kavgacı", "keskin" olsaydı, dünyayı bunlara dar ederdi.
İnanılır gibi değil.
Yabancı bir ülkenin siyasetçisi Anıtkabir'i ziyaret etmediğinde yaygara koparacaksın, sonra da kendi vatandaşını oradan uzak tutacaksın.
Bu durum karşısında "Yuh" demek yeterli olur mu?