kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
30 Kasım 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Magazin Sağlık Televizyon Yazarlar Kültür Sanat
 
24 Saat
24 Saat
Sertab Erener, okuduğu bir kitapta; 15 dakika ağır spor yapmanın birbuçuk saat normal tempoda yapılan spordan daha etkili olduğunu öğrenince Bodrum’daki evlerinde tır lastikleri kaldırmaya başlamış. Zaten "Bakma böyle çelimsiz göründüğüme çok güçlüyüm ben" demeyi ihmal etmedi.

Hayat beni hastalıkla sıkıştırdı şimdi tam bir hayalperestim

BELGİN ÇOBAN
28.11.2008
Sertab Erener, 15 yıllık sanat hayatını DVD olarak kaydetti. Sanatçı dostlarının, ailesinin ve kendi söylemlerinin yer aldığı otobiyografik DVD, Erener'in doğum günü 4 Aralık'ta çıkıyor... Sanat hayatının dışında kalanlar ise burada. Yıllarca ülseratif kolit rahatsızlığıyla boğuşan Erener, geçirdiği kişisel değişimi anlattı..
Sertab Erener, tabağındaki salatasından son otları da ağzına atarken, ben de tabağımdaki mozerella peynirli ve domatesli börekle oturuyorum karşısına. "Bir parça alır mısınız?" diye sorunca; "Teşekkür ederim, ben veganım" diyor. Bu bilgi kayıtlarda yok. Meğer bir yıl önce 'Skinny Bitch' isimli kitabı okuyup sevgilisi Demir Demirkan'la vegan olmaya karar vermişler. "Aslında flexible veganım" diyor. Çünkü beyin sağlığı için balık yiyor. (Veganlar; hayvansal kaynaklı hiçbir besini tüketmiyorlar.) Kahvaltısını ise ballandıra ballandıra anlatıyor: "Elma, muz, ayva olabilir; istediğiniz birkaç meyveyi kocaman bir kaseye doğradıktan sonra mikrodalgada bir dakika ısıtıyorsunuz, hafif yumuşuyor ama pişmiyor... Sıcak sıcak üzerine soya sütü koyuyorsunuz, tarçın, ceviz, isterseniz hindistancevizi biraz da... Bu benim sabah meyve tabağım. Yarım saat sonra crispy yiyorum, rice crispy olabiliyor, glutensiz müsli olabiliyor, gene soya sütüyle... Bazen de kahvaltıda, Amerika'dan getirdiğim soyadan yapılmış peynir ile glutensiz ya da ev ekmeği ve zeytin yiyorum..." Zaten Bodrum'daki evin arsası zeytin doluymuş, bir yıllık zeytinyağı ve zeytinlerin kaynağı orasıymış.

DEMİR'İN ANNESİ MÜTHİŞ BİR AŞÇI
Yemek yapmayı çok sevdiğini, beslenme şekli değişince kimsenin yemeğini yiyemez olduğunu söyleyen Erener, bir tek Demir Demirkan'ın annesi Naciye Hanım'ın yemeklerini yiyebiliyormuş: "Hayatımda gördüğüm en olağanüstü aşçılardan biri. Çocuklarıma yemek yapıyorum diye, özenip özenip, bize hiç yağsız ama dünyanın en lezzetli yemeklerini yapıyor. Bildiğiniz karnıyarığı soya kıymasıyla yapıyor, artık bütün zeytinyağlı dolmalar bizde soya kıymalı... Neredeyse çiğ köfteyi de ondan yapacak yakında. Biz parmaklarımızı yedikçe, o da gaza geliyor." 49 kilodan 44'e indiğini söyleyen Erener'in beslenme şeklinde böylesi bir değişikliğe gitmesi çok da şaşılacak şey değil; imajındaki değişim bir yana başka başka tarzlarda çıkardığı albümler eleştiriliyor ya neticede... Direkt böyle bir soru sormama da gerek kalmadı doğrusu çünkü söyledikleriyle cevabı kendiliğinden vermiş oldu. Dikkat buyurunuz: "Sürüler halinde şu hareketleri 'yapalım'a karşıyım ben. Bu hayat felsefem aslında. Müsaade etmek lazım, kendi egona da müsaade etmek lazım."

* Ne kadar müsaade ettiniz kendinize?
Eskiden hiç etmiyordum.

* Eskiden dediğiniz?
Herhalde başlangıç noktası, 10 yıl var. Yani 97'den beri. Demir'le tanıştığımız tarihte. Ondan önce gerçekten kendi hapsinde olan biriydim; kendi olmazsa olmazlarım, idealize ettiklerim... Çok büyük bir stres bu. İdealize etmeden, severek, salt kendisi için yaparak başarabilmek dünyanın en zor şeyi. Benim ideallerim var; şu albümleri yapacağım, ben cazcıyım, ben popçuyum, ben rockçıyım....

* Etiketlere mi karşısınız?
Onlar idealler! O idealler seni hareket ettiremez, değiştirilemez, kalıplaşmış, ezberlenmiş, bence ölü... Seni yaşamayan ve yaratamayan, çünkü düşünemeyen, çünkü soru soramayan bir hale getiriyor. O yüzden de ben bütün bu sınırlar, sınırlamalar, klişeler, isimler, hepsinin esnemesi gerektiğine inanıyorum.

* Nasıl oldu peki, bir sabah uyandığınızda 'tık' böyle olacak mı dediniz? Nerede tıkladınız?
Herhalde hayat beni hastalık meselesinde sıkıştırdı. Çünkü bunları sormaya çok ihtiyaç hissettim. Kendimden nasıl kurtulmak istediğimi arıyordum aslında. Eğer hayat seni bir yerlerde çok acıtmıyorsa, bu soruları sormuyorsun. Ama canın acımaya başladığında kurtulmak istiyorsun, yaşamak istiyorsun aslında. Bu en derin ve en gerçek ihtiyaç; yaşamak istemek. Mutlu olmak istiyorsun. Bu stres seni çözüm arayışına, huzurlu olmaya itiyor. O zaman sorular başlıyor, felsefeye dalıyorsun. Doğu'ya gözünü çeviriyorsun.

* Ve Uzakdoğu'ya merak sardınız...
Evet. Doğu felsefesiyle tanışmam yoga yapmaya başlamamla oldu. Ben aslında yoga rahatlatıyormuş, esnetiyormuş, 'hadi bir deneyeyim' derken, kendi felsefesi içinde aslında bir içsel çalışma olduğunu anladım. O, beni daha da derin bir yerlere gitmeye çağırdı.

BEN EGOMU ÇOK SEVİYORUM
* Ama öyle 'uçma' seviyesine gelmediniz değil mi?
Çok zor anlaşılan bir şey bu. Bence Buda'yı da kimse anlamadı, diğer peygamberleri anlamadıkları gibi... Çünkü iç yolculuk denilen meselede kendi kendine deneyimlemediğin sürece anlamana imkan yok. Yani kimi moda diye yapıyor kimi new age; sana enerji yolladım da, mutlu oldum da falan oluyor. Öbürü de sofulaşıyor; onu kalıp haline getiriyor ve bütün yaşantısını ona empoze ediyor.

* Ama siz kapıları açtınız mı?
Mesele ne biliyor musunuz, hâlâ bir ego var... Egosuz yaşanmaz. Ego sahip çıkman gereken en büyük güzellik. Ama ego hayatını zindan ettirebilir. Kontrol sende olmalı, bunu yapacak olan da bilincin. Egonun üzerinde durabilecek derecede kendine dışarıdan bakabilme yeteneğin oluyor. Bunu da, kendini ancak tanıdığında yapabiliyorsun.

* Neler değişti peki sizde?
Çok daha iç huzuru bulan bir insan oldum. Korkularımı olabildiğince yenmeye çalışıyorum. Sonu yok bunun ama eskisine oranla daha az korkularım var.

* Nelerden korkardınız?
Sağlık, hastalık, bütün bunlar büyük korkular. Ya da yaptığım şeyi, yapıp yapamayacağım noktasındaki korkularım. Bir olayı algılamada eski karakterdeki Sertab çok daha kaygılıydı, çok daha negatifti. Bense tam tersine mükemmel bir hayalperest olup, onları kişisel bütünlüğümü bozmadan, içimde tamamlayıp, inancımı tam tutup ve olabilecek her şeyin mükemmel olacağı iç huzuruyla yaklaşıyorum. Ben belki de kolitten sonra midemi hasta edecektim, başka bir organımı bozacaktım ama tüm bunlar beni çok sağlıklı bir insan haline getirdi. Maşallah, gerçekten iyiyim. Bence stres, insanın immün sistemini tamamen yok edip, bütün hastalıkların oluşmasına neden oluyor. Stres, baş edilmesi gereken birincil faktördür. Onu da yok edebilmenin tek yolu kendinle yalnız kalıp, barışmaya çalışmak; şu egoyla bir tanışmak...

* Egonuzu seviyor musunuz?
Ben çok seviyorum. Enteresan bir karakter ama...

* Egonuzun yaptığı en kötü hareket ne?
Kendinden vazgeçmek noktasında, birine kendini adayabilmek. Bu bence negatif bir şey. Çünkü insan kendinden hiçbir zaman vazgeçmemeli.
Haberin fotoğrafları