kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
27 Kasım 2008, Perşembe
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

'Ahlakın ödülü' Amerika'da

WASHİNGTON .
Amerika'da yaşananları anlamak için de gündelik hayata, onun "resimlerine" bakmaktan daha iyisi yok. Bunu da en iyi reklamlar sağlıyor. Bu ülkede bir konuda reklam yapılmasına karar verildi mi çünkü, kampanya dağı taşı kaplayacak ölçüde yaygınlaştırılıyor. İçki içmenin bu ülkedeki kadar sıkı kurallara bağlı olduğu bir başka ülke bulunmazken yıllardır neden Johnny Walker reklamlarının bu kadar "sert" ve geniş olduğunu düşünmeyi bir yana bırakacak olursak şu sıralar en çarpıcı reklam Chevron isimli petrol firmasının sürdürdüğü kampanya.

Enerji tasarrufu, hayatın tasarrufu
Birbirini izleyen resimlerden oluşan bu kampanya, işin özü, toplumu daha az enerji tüketmeye çağırıyor. "Arabamı daha az kullanacağım", "Başkalarıyla birlikte aynı arabaya daha çok bineceğim", "Kitle araçlarına daha çok bineceğim", "Daha az su harcayacağım" gibi sloganlardan anlaşıldığı kadarıyla, Amerikan kapitalizmi de, onun ana dayanağı olan enerji sektörü de bizim yıllardır "enerji tasarrufu" dediğimiz şeye büsbütün karar vermiş görünüyor. Bence klasik bir Amerikan tutumu yansıtıyor bu kampanya. Amerika her konuda burnunun dikine gider. Yaptığının yanlış olduğunu anlatanları dinlemez. Sonunda bir gün "uyanır" ama iş işten epey geçmiştir. Enerji konusunda da öyle. Bu derecede tüketim içinde yaşayıp, dünyanın geleceğini yedikten sonra şimdi bir kriz karşısında "aman durun" demeleri hiç de öyle masum bir tavrı yansıtmıyor ama ne yapacaksınız, söyledikleri şey nihai olarak doğru. Yani az sonra geleceğim bir ahlak sorunu var işin içinde.
Her şeyin krize bağlı olduğunu ise, kutlanmasına başlanan Şükran Günü rakamları gösteriyor. Her yıl Şükran Günü'nden bir önceki gün Amerika'da yolculuk eden insan sayısı en yüksek düzeye ulaşır. Gene öyle olacak, orası kesin ama bu yıl bir yerden bir yere gidenlerin sayısında 600 bin kişilik bir düşüş var. Bu da epey geniş bir orana tekabül ediyor. Bu da az önce değindiğim tasarrufahlak meselesinin bir başka yanını öne çıkarıyor.

Ya tüket ya terk et
Amerikan Protestanlığı da kapitalizm de tasarruf-yatırım bilinci üstüne kuruludur. Öte yandan, kapitalizm insanları para harcamaya teşvik eder. O kadar ki, 11 Eylül'de İkiz Kuleler faciasından beş gün sonra New York'a geldiğimde en çok şaşırdığım şey belediye başkanının sürekli olarak insanlara sokağa çıkıp para harcamasını, öteki eyaletlerde yaşayanlara çağrı çıkarıp New York'a gelip orada para tüketmesini söylemesiydi. Amerikalılar da bu önerilere "moral" kazanmak için uyuyorlardı. Bugün de aynı şey oluyor, "Aman para harcayın" diyorlar. Fakat bu defa kandırmaları o kadar kolay değil.
Bizim "moral" İngilizce (farklı telaffuz edilmekle birlikte) "maneviyat" demek, yani hem ahlak hem de "psikoloji". (Gerçi bir de "morale" diye bir sözcük var ama o daha başka anlamlar da taşıyor.) Bu Amerikan ruhunu epey açıklıyor. Dinselahlaki ve psikolojik maneviyat yüksekliği bu ülkede en çok "aranan" ve "önerilen" şey. Bu kültürün iç meseleleri açısından bakınca büsbütün anlamsız da değil. Dün yaşadığım bir örneği vereyim.

Ahlakı ödüllendirmek
Kendime indirimli mallar satan büyük bir mağazadan kazak aldım. Aldığım diğer ufak tefekleri de torbaya doldurup kapıya yönelmiştim ki verdiğim paranın vermem gerekenden düşük olduğunu görüp kurcaladım. Aldıklarım içinde en büyük yekunu tutan kazağın parasını almamışlardı. Geri dönüp kasaya durumu açıkladım. Arayıp tarayıp gerçeğin benim söylediğim gibi olduğunu duyunca kasadaki kadın önce alabildiğine heyecanlı teşekkürlere boğup beni, yaptığımın ne kadar büyük bir "ahlak, dürüstlük" olduğunu falan söyledikten sonra "bir dakika" deyip bu gibi durumlarda hep yaptıkları gibi amirinin yanına gitti.
Beni epey sinirlendiren bir muhavereden sonra yanında adamla birlikte dönüp "Beyefendi" dedi, "Bu durumda sizden sadece kazağın 'defter değerini' alacağız." Neticede "Doğrular kazanır" yanlış ifadesini doğrular mahiyette kazağa 3.5 dolar ödedim. O sırada yanındaki adam da bana "Gurur dolu" gözlerle bakıp beni gerçek bir "kahraman" yerine koyuyordu ki, keşke şu işi hiç böyle yapmasaydım diye içimden geçirmedim değil. Sonra bu kazağı dönünce giymeyip birisine hediye etmeye karar verdim.
Bu ahlak meselesi sonunda gelip "siyaseten doğruluk" meselesine dayandı ki, onu yarın anlatayım. Vereceğim kuvvetli örnekler de var.