kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
27 Kasım 2008, Perşembe
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

"Risk"leri biliyoruz... Bilmediğimiz şey "Belirsizlik"lerdir

Bırakın toplumsal ve siyasal gelişmeleri, doğadaki olaylar bile kendini tekrar etme süreci dışına çıkmaya başlamadı mı?
Mevsimler kaymakta, kutuplardaki buzullar erimekte.
Hint Okyanusu'nda kim bilir kaç milyar yıldan beri var olan Maldivler, deniz suları yükseleceği için önümüzdeki 50 yıl içinde yok olabilir.
Alışılmış düşünce biçiminde, geçmişte de var olan etkenler sonucunda doğabilecek krizler "Risk" kapsamında ele alınır.
Ama geçmişte hiç var olmamış etkenler ve hiç yaşanılmamış olaylar, risk olarak değil genellikle "Belirsizlik" kapsamında değerlendiriliyor şimdi.
Bunları "Asimetrik Tehditler" olarak niteleyen kuramcılarla yapılmış söyleşiler vardı The Wall Street Journal'de... Thierry Malleret, Nassim Nicholas Taleb, DK Matai gibi isimler belirsizliğin kaynaklarına iniyorlardı.
Örneğin "Bio-devrim", "Nano-devrim" ve "İnfo-devrim", ne tür şekilleneceği bilinemeyen yeni bir çağın habercileridirler.
Kesin bir gerçek var. İnsanlık istikrarı sever ve belirsizliklerden ürker.
Oysa yaşadığımız dönem belirsizliklerin dönemidir. İklim değişiklikleri, örgütlenmiş suç ve global terörizm karşısındaki çaresizlikler, teknolojideki gelişmenin yaratacağı sonuçları bilememek, global ekonominin taşıdığı kestirilemez riskler benzeri olgular, belirsizlikleri tırmandırıyor.
Bu değerlendirmeleri bizim toplumumuza ve siyasal yaşamımıza da uyarlamakta yarar var.
Geçmişten bugüne çözüm üretmeden taşıdığımız kriz konularımızı, artık eski çözüm denemeleri ile sıfırlayacağımızı sanmak sadece tarihi yanılgı olur.

Realiteler de değişiyor
Örneğin "Kürt realitesi" şimdi Cumhuriyet'in başından bugüne sürdürdüğümüz biçimiyle, bir "yerel sorun" değil artık.
"Anadolu" coğrafyası ve kültürü yanında galiba "Mezopotamya"
coğrafyasını ve kültürünü de hesaba almak zorundayız.
Veya "Devletçi laiklik" de kalıplaşmış resmi ideoloji içinde değerlendirildiğinde, bunun kapsamı dışında kalanların sayısı içindekilerden daha fazla oluyor. Bu durum sade başı örtülüleri değil, Alevileri de ilgilendirmekte.
Bu listeyi çok uzatmak mümkün.
Ekonomideki yapısal değişiklikleri, kentleşmeyi, sanayileşmeyi, iletişim çağının yansımalarını değerlendirirseniz, bırakın Cumhuriyet'in ilk dönemini, bundan 20-30 yıl öncesinden bile çok farklı bir sosyoekonomik tablo çıkar karşınıza.
Bu "Yeni Türkiye" nin belirsizliklerine siyasetin aktörlerinin eski söylemlerle yaklaşmaları, ne bunlara çözüm getirir, ne de bunları söyleyenlere güvenilirlik sağlar.
Global bir gelişmeyi ele alarak eski yaklaşımların geçersizliğini örneklersek, "Asarız, keseriz" söylemleri ile "Somali Korsanları" meselesine çözüm üretilememesini gösterebiliriz.
Ne süper güç Amerika, ne NATO donanması, ne de Birleşmiş Milletler kararı, bu bir avuç amfibik yağmacının Aden Körfezi'nden Hint Okyanusu'na açılan bölgede dünya deniz ticaretinin yolunu kesmesini engelleyebiliyor.

Obama olayı
Veya Almanya'yı, Japonya'yı işgal edip rejimlerini değiştirebilen Amerikan ordusu, Irak'ta, Afganistan'da ne yapacağını bilemiyor.
Sonunda Amerika bir siyah deriliyi Başkan seçiyor ve böylesine radikal bir "Değişim" ile içte ve dışta yeni çözümler arayışına giriyor.
Önümüzdeki yakın dönemde Türkiye'nin de gündeminde belirsizlik kaynağı oluşturacak sorunlar yoğunlaşacağa benziyor. Örneğin yerel seçimde Güneydoğu illerinde ulusal partilerin hiç varlık gösterememesi, bu sorunun içeriğini değiştirebilir.
Bu acı konuyu bir fıkra ile tatlıya bağlayalım.
Bar tezgahının başındaki adama barmen sormuş:
- Size bir viski vereyim mi?
Adam "Bir kere içtim, sevmedim. Bir daha içmedim" diye terslemiş barmeni.
Barmen bunun üzerine adama başka içkiler teklif etmiş.
Adam her seferinde, "Bir kere içtim. Sevmedim. Bir daha içmedim" diyerek teklif edilen her çeşit içkiyi geri çevirmiş.
Sonunda barmen gülerek adama sormuş:
- Beyefendi herhalde bir çocuğunuz vardır...
Bu fıkra doğrultusunda acaba bizim de her sorunumuz için "Bir kere çözmeye çalıştık. Olmadı. Bir daha denemedik" mi dememiz lazım?