kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
26 Kasım 2008, Çarşamba
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Öteki Amerika: Yaratıcılık ve özgürlük

WASHINGTON.
Bu satırları yazdığım sırada karşımda açık duran CNN harıl harıl yayın yapıyor ve mevcut başkanla seçilmiş başkan arasında kalan ekonominin gitgide bir batağa saplandığını harıl harıl tartışıyor. Amerikan yasalarına göre başkan seçilen kişinin hemen görevi devralmadığı, bir aylık bir süre içinde kadrosunu oluşturduğu, dosyaları incelediği, önceki yönetimden bilgi edindiği bilinen bir gerçek.
Her şeye bir sıfat takıp onunla anmakta dünyanın en mahir milleti olan Amerikalılar bu hale düşmüş insanı tanımlamak için 'topal ördek' diyor . Bush şu anda topal ördek konumunda. Ne karar alabiliyor ne de uygulayabilir. Washington kulisleri yana yakıla yeni kadroya girmek için çırpınan bürokrat, akademisyen ve siyasetçilerle çalkalanıyor. İşin kötüsü Obama'nın da başka bir topal ördek olması. O da karar alamıyor . Bunun üstüne eski politikacıların bazıları ve bazı gazeteciler artık bu geleneği aşmanın zamanı geldi, bir anayasa değişikliğiyle bu geçiş dönemine son verelim demeye başladılar.
Doğrusu 'makul' sistem kurmakta ve onu sorunsuz bir biçimde 'medeni' bir anlayışla uygulamakta çok yetenekli olan Amerikalıların birdenbire anayasa değişikliği yapmak isteyecek ölçüde paniğe kapılmasının altında krizin boyutları yatıyor. Fakat ben işin o kısmıyla o kadar ilgilenmiyorum. Nasıl olsa kapitalizm bir yolunu bulacak ve bu sorunu aşacaktır. Beni asıl ilgilendiren her Amerika'ya geldiğimde karşılaşıp bir kez daha hayret ettiğim sistem kurma olgusu. Dilerseniz politikayı bir parça kenara bırakıp bunun üstünde düşünelim.

Hak, özgürlük ve gelenek
Amerikan Devrimi bizde hiç bilinmez. Oysa Fransız Devrimi'nden öncedir ve İngiliz geleneğinden türemiştir. Dünyada bireysel hak ve özgürlük kavramıyla toplumsal dayanışmayı bu derecede kaynaştıran bildiğim başka bir model yok. Bu nedenle de Amerika'ya gelen herkes dinin toplum üstünde bu derecede etkili olduğu başka bir toplumla karşılaşmamanın hayretini yaşar. Ama aynı hayreti 'sekülarizm' dediğimiz 'şeyin' hayatın içine bu kadar somut biçimde sızdığını gördüğünde de duyumsar. Nedeni besbelli: bana karışmadan kim ne isterse onu yapsın!...
Bu anlayışın getirdiği bir tek sonuç var: Özgürlük. Amerika insanın özgürlüğü her düzeyde iliklerine kadar hissettiği bir toplum. O kadar sorunlu bir geçmişten gelmelerine karşın yaşadıkları sıkıntıların hepsini özgürlükle aşmayı başarmışlar. Bu Amerikan politikası yanlış yapmaz demek değil. Tersine, Amerikan politikasının son elli yılı dünya politikasındaki hâkimiyetini bir 'yanlışlıklar komedyası'na borçlu. Bir çocuğun herhangi bir şeyi denemesi, bıkınca onu kırıp bir kenara itmesine benziyor bu politika. Ama bütün yanlışlarından da Amerika şu 'ortak akıl' dediğimiz şeyi üreterek çıkıyor.

Özgürlüğün hırçın çocuğu: Yaratıcılık
Ortak akılı üretmek ise özgürlüğün bir sonucu. İnsanın özgürce düşünüp, düşündüğünü açıklamasıyla ilgili. Ama bir boyut daha var: toplumun yeni/likçi düşünceye açık olması. Aykırı, garip, sıra dışı öneriyi dikkate alıp düşünecek bir özgüven ve alışkanlığa sahip olması insanların da sistemin de...
Öyle olmasına öyle de ona bir boyut daha ekleyeyim: Yaratıcılık. İşte o özgüven, o yeni fikre açık olmak tamamen yaratıcılıkla ilgili bir şey. İnsanın yenilikten korkmaması en az yeniliğin kendisi kadar yaratıcı bir şeydir. Yaratıcı olduğunuz için yeniliğe açıksınızdır. Amerikan toplumsal kültüründe bu son haddine varmış durumda. O nedenle de kendilerini 'icatçı (innovative) toplum' diye nitelendiriyorlar ki, doğru söze ne denir?

Yeniden kurmak Amerika'yı
İşte o yaratıcılık Obama'nın son konuşmasında bir kez daha ortaya çıktı: Mevcut ve 20. yüzyılın modern Amerika'sını tepeden tırnağa yıkıp bugünün çağına uygun yeni bir Amerika kurmaktan söz ediyor Obama. Düşünün, dünyanın yaşadığı şu uygarlık, daha iyi, daha yaratıcı, daha ekobiyolojik bir uygarlıkla değiştirilmek üzere yıkılıyor artık. Geçiş dönemi sorunu da şimdi o tezgâhtan geçecek ve mutlaka 'optimal' bir sonuca ulaşacak.
Trenle, arabayla insan Walt Whitman'ın, Ansel Adams'ın, Faulkner'ın Amerika'sının derinliğine daldığı her defasında, onun ovaları, gölleri, nehirleri ve dağlarıyla ne kadar büyük olduğunu görüp şaşıyorsa insanın o doğaya vurduğu gemin ihtişamına da o kadar şaşıyor. Bu yaratıcılığın ve özgürlüğün bir sonucudur. O yüzden 'topal ördek' sorununu da aşarlar bir süre sonra, tartışarak, tartarak.
Siyasal Amerika ne kadar yanlışsa insan, toplum ve kültür Amerika'sı o kadar etkileyici.