kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
26 Kasım 2008, Çarşamba
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Türkiye'nin yarını daima dününden daha iyi ve daha ileri olmuştur...

Turgut Özal'ın ölümünün üzerinden fazla zaman geçmemişti.
Birgün Sakıp Sabancı aradı beni ve inşaatı biten Sabancı İkiz Kuleleri'ni gezdirmek istediğini söyleyip, davet etti.
Gittim. Rahmetli Sabancı bana üst katları gezdirdi. Kulelerin teknolojik donatımını, kimlerin nerede çalışacaklarını falan anlattı.
Sonra elimi tuttu,
Senin Turgut Özal'ın hepimizi aldattı. Türkiye'nin artık sürekli büyüme sürecine girdiğine inandırdı bizi. Bende taşa toprağa 150 milyon dolar yatırıp bu gökdelenleri yaptırdım. Böyle olacağını bilsem yapar mıydım bu binaları dedi.
Aradan geçen 13-14 yılın ertesinde dün bir öğle yemeği randevusundan sonra yeni yapılan tünellerden birinden geçip gazeteye gitmek üzere Maslak yoluna çıktım.
Karşıda her biri Sabancı Kuleleri yüksekliğinde sayısız gökdelenler sıralanıyordu.
Bunların hepsi son bir kaç yılda inşa edilmişti.
Düşündüm.
Acaba bunlara yüzlerce milyon dolar yatırıp inşaatları yaptıranları kim, Türkiye'nin sürekli büyüme sürecine girdiğine inandırıp aldatmıştı?
Aslında bu hikâye böylece uzayıp gider.
Siyasal ve ekonomik krizler, duraklama ve durgunluk dönemleri birbirlerini kovalarken, bunların arasında Türkiye de dünya da sürekli gelişir ve büyür.

Ne ilk ne de son
Her kriz döneminde insanlar artık herşeyin bittiğini ve krizden çıkmanın imkânsız olduğunu düşünürler.
Bunun böyle olmadığını bilenler ve hatırlayanlarda, kriz sonrasındaki yeni büyüme dönemi için hazırlık yaparlar.
Bu süreçte hesabını bilenler kadar ülkelerine ve kendilerine güvenenler krizlerden daha az etkilenirler.
Türk toplumun da büyük çoğunluğun krizlerin hiç bitmeyeceği gibi endişeye kapılmalarının nedeni ise, toplumsal belleğin zayıf olması ve yazılı hafızanın adeta olmamasıdır.
Geçen haftayı "uzak tarih" ve yakın geçmişteki gazete manşetlerini "gizli belgeler" gibi sunan bir medya anlayışı ne yazık ki düşünce ve siyaset hayatımızda çok etkili olmakta.
Yakın geçmişte bu kadar çoksi yasal ve ekonomik krizleri yaşamış bir toplumun, her yeni krizi ilkmiş gibi algılayıp, her şeyin sonu gelmiş gibi davranmasını, toplumsal belleğin zayıflığından başka hangi nedenle açıklayabilirsiniz?

Yeni ufuklar
Dün olduğu gibi bugün de, "Battık, bittik" diye ağlayanlara değil, yarına dönük yeni ufuklar açan ve buna toplumu inandıranlara siyasetin ihtiyacı var.
Hatırlayın 1980'lere dayanan yılları.
Ne Merkez Bankası'nda döviz, ne piyasada mal, ne de pompalarda benzin vardı.
Yetmezmiş gibi ülkenin kentleri solun ve sağın paylaştığı kurtarılmış bölgelere bölünmüştü.
Aradan iki yıl geçmeden Türkiye ihracatta, turizmde, iletişimde, ulaşımda ve altyapıda atılımlar yapıyor, Anadolu'da zanaatkâr sanayici, esnaf ise tüccar sınıfına geçiyordu.
Hatırlayın 2001 krizini... Türkiye yüzde 40 yoksullaşmış, sayısız banka batmıştı.
Aradan iki yıl geçtiğinde ise aralıksız 36 çeyrek büyüme sürecine girilmiş, ihracat 120 milyar dolara ulaşmıştı.
Biliyoruz ki bu kriz döneminin sonunda da böyle olacak.
Sorun kendi kendinize.
Türkiye'de yarınlar hep dünden daha iyi, daha ileri olmadı mı?
Ülkenize ve halkınıza güvenmiyor musunuz?