kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
26 Kasım 2008, Çarşamba
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
HAŞMET BABAOĞLU

Issızlığın ortasında bir filmi anlamak!

Aslına bakılırsa, " Issız Adam " hakkında bir daha yazacağımı hiç düşünmezdim.
Filme yazık çünkü!
Biz üzerine konuştukça film olmaktan çıkıyor; her yana yapışan, çektikçe uzayan ve tadı kaçmış bir sakıza dönüşüyor çünkü! Filmi bugüne kadar izlemiş olanlara da yazık!
Filmi sevmişler ya da sevmemişler! Normal! Artık onları kendi hallerine bırakmak gerek!
Ama özellikle Hıncal Ağabey (Uluç) öyle şeyler yazdı ki, hatta filmi, yönetmenini ve filmi ciddiye alan seyircileri öylesine hırpaladı ki...
Şimdi gel de iki satır daha karalama!..
" Issız Adam "ı bir sinema yapıtı olarak beğenmeyen ve bu açıdan eleştirenler ayrı! Onlara sözüm yok! Ama filmin öyküsüne aşk meşk meselesi açısından yaklaşıp yerden yere vuranların yaklaşımında iki nokta dikkatimi çekiyor.
Birincisi...
Hem Hıncal Ağabey'in hem Oray'ın (Eğin) yazılarında ortaya çıkan bir takıntı...
Evet, neredeyse bir takıntı!
Filmin erkek kahramanı Alper'in Ada'yla karşılaşmadan önceki hayatına takılmışlar!
Neden Alper'in cinsel tercihleri ve hayatı öyleymiş; filmin kadın kahramanı Ada'yı nasıl olup da hayatına sokuvermiş? Bunlar hiç açık değilmiş! "Niye?"si hiç yer almıyormuş filmde..
İşte bu noktada bir sakatlık, bir yanlışlık varmış!
İster aşk, isterse aşka benzer bir ilişki olsun, nasıl başlar?
Bir tür çarpışmayla..
Ardından istek gelir...
Ve gözü kör sevgi...
İnsanlar birbirlerine cv'lerini vererek; hayatlarının nedenlerini niçinlerini uzun uzadıya açıklayarak âşık olmazlar.
Gönüldür bu çünkü; bilmez tanımaz, sever!
Zaten çoğu zaman tanıdıkça solar aşk!
Ya da tanıyıp da taraflardan birinin paslı gövdesinde su alan delikler ortaya çıkınca batar aşk gemisi!
Aşkın geçmişi yoktur. (Tamam, onun zayıf tarafıdır bu ama öyledir!) " Şimdi "de yaşar aşk, gelecekten korkar!
Bu bakımdan filmdeki Alper'in ve Ada'nın geçmişini; nedenini niçinini sorgulayan yazarların filmin eksiğine değil " fazlası "na (yani aşka) itiraz ettiklerini düşünüyorum.
Hani Çağan Irmak'a sürekli " Alper niye öyle ha, niye, niye, anlat bize " diye sorup duranlara ben de içimden sormak istiyorum bazen...
Hayatta karşınıza aşk çıktığında böyle mi yapıyorsunuz? Böyle yaparsanız birini gerçekten sevmeniz mümkün mü?
Gelelim ikinci noktaya...
Neden ağlanıyormuş filmin sonunda?
Hiç seni terk edip giden bir adamın peşinden ağlanır mıymış?
Bir kere şunu kabul edelim; " Issız Adam "ın finalinde ağlayanlar doğrudan Alper'le Ada'nın öyküsüne ve ayrılıklarına ağlamıyorlar.
O seyirciler bazı durumlarda ilişki bitse bile aşkın bitmediğini biliyor ve filmin bu gerçeği hatırlatması karşısında gözyaşlarını tutamıyorlar. Bu bir.
Özlem duygusunun ne kadar güçlü ve kalıcı olduğunu biliyorlar ve bunun bir film yoluyla hissettirilmesi karşısında kendilerini tutamıyor, ağlıyorlar. Aşk, özlemdir. Bu iki.
Bütün bunların Alper'in berbat kişiliğiyle, Ada'nın silikliğiyle falan ilgisinin olmadığını anlayabilmek zor mu?
Sanmam!
Ama insan anlamak istemeyebilir.
İşte bunu yürekten anlarım!