kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
25 Kasım 2008, Salı
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Amerika'da iktidar savaşları

NEW YORK

Amerika kriz yiyip içerek yaşıyor, politikayla yatıp kalkıyor. Son yıllarda ekonominin ve politikanın bu derecede etkili olduğu bir ikinci dönem daha bulmak çok zor. Clinton dönemi devletin ve ekonominin güvenli ellerde olduğu düşüncesiyle geçtiyse, Bush dönemi de her atılan adımın bir öncekini aratacak kadar kötü olduğuna/olacağına inanarak geçti.

Bush'çuların feveranı
Buna rağmen sağda solda artık "eski" diyeceğimiz Cumhuriyetçi dönemin önde gelen isimleriyle yapılan röportajlar okunduğunda o kanadın hiç de böyle düşünmediği derhal anlaşılıyor. Tam tersine Obama'nın aldığı oyun 2004'te Bush'un aldığı oylardan sadece yüzde 2 fazla olduğunu söyleyerek başlıyorlar ve Bush dönemini öve öve bitiremiyorlar. En büyük iddiaları da Saddam sonrası dünyanın daha "güvenli" bir dünya olduğu.
Ne var ki, John Demos'un "İçimizdeki Düşman" (insanın Sabahattin Ali'nin kitabına atfen "İçimizdeki Şeytan" diye çevireceği geliyor) isimli kitabı Batı toplumlarının tam 2000 yıldır bu "düşman-güvenlik" tartışmasıyla içe geçtiğini açık açık yazıyor. O nedenle Bush döneminin Saddam'la ilgili söyledikleri tam bir yalan. Üstelik o mantığın sakatlığı Saddam'dan sonra ABD'nin bu defa İran'ı kendisine "bela" seçmesi ve ilan etmesiyle anlaşıldı.
Buna bakarak Cumhuriyetçi kadroların Obama dönemini öyle kolay kolay içlerine sindiremeyeceklerini anlamak kabil. Üstüne üstlük Obama dönemini daha başlamadan eleştirmeye koyulanlar sadece Cumhuriyetçiler değil. Obama yanlıları da bu eleştirilere katılıyor.

Obamacıların isyanı
New York'un biraz İstanbul'un Taksim'i gibi duran Union Square'inde yan yana kaç tezgahta Obamamani denilen bu yeni dönemin t-shirt'leri satılıyor Amerikan "incelaya"ının izleriyle yüklü. Bazılarının üstünde doğrudan "Obamamania" yazısı var. Diğerlerine "Başarabiliriz", "Umut" (insan hemen 1977'de Türkiye'de dağa taşa yazılan "Umudumuz Ecevit" sloganını hatırlıyor) sözcükleri işlenmiş.
O tezgahtarlardan biri Obama'nın Hillary Clinton'u Dışişleri Bakanı olarak atamasından rahatsızlık duyduğunu dile getiriyor. Tam o sırada TV'de konuşan Irak Savaşı Gazileri Cemiyeti'nin başkanı da "Biz Obama'yı savaşa 'Evet' demişlerle el ele versin diye desteklemedik, büyük hayal kırıklığı yaşıyoruz" diye açıklamada bulunuyor. Bunların hızı kesilmeden New York Times'da yayınlanan bir köşe yazısında "Yeni dönem eskilerin eline terk edildi" başlıklı bir yazı çıkıyor.

Yenilik eski ellerde
İşin özü, Clinton ve Biden atamalarından kimse hoşnut değil. Atamadan önce Bill Clinton'un bütün muhasebe defterleri Obama uzmanları tarafından "Acaba bir sorun var mı" diye gözden geçirildi. Kendisi de bir açıklama yaparak bundan böyle (dış) politika işlerine karışmayacağını beyan etti. Şimdi sahne Hillary Clinton'da ama gerçekten "Ortada hiç sorun yok" denemez.
Bir kere gerçekten de Clinton savaşı desteklemişti. İkincisi, Clinton ailesinin iktidar delisi bir aile olduğu biliniyor. Üçüncüsü Obama'nın kendisi seçim kampanyasında Clinton'u "yetersiz-deneyimsiz" diye ilan etmişti. Peki bütün bunlar ortadayken niye böyle bir atama?

Düşmanla dost olmak
Cevabı besbelli: baştan yapılmış bir pazarlık söz konusu. İkincisi, bu hamleyle Obama eski rakibini yanına çekerek bir ölçüde kendisine karşı çıkmaktan alıkoyuyor. Üçüncüsü kulislere sızan söylentiye göre bu işbirliği bir, bilemediniz iki yıl sürer. Sonra yollar yıpranmış bir Clinton'la ayrılır, onun da yapacak fazla bir şeyi kalmaz. Amerika'da herkes bugün Demokratların Clinton'la devam etmesi halinde seçimde tam bir hezimete uğrayacağına kesin gözüyle baktığından Clinton'un da bundan sonrasına söyleyecek fazla bir şeyi olmaz.
Amerika politikayla yatıp kalkıp kriz yiyip içerek yaşarken hava soğudukça soğuyor. New York sokakları sonbaharı bitirip kışa girdi bile. Ama bu kışın Steinbeck'ın kitabının adı gibi "Mutsuzluğun Kışı" olup olmayacağının cevabı güz yaprakları gibi sokakta yürürken insanın omuzlarına düşmüyor. Amerika biraz da o nedenle ilginç!