kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
25 Kasım 2008, Salı
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Madem öyle, gel böyle!

Memlekette, eksik olmasınlar, "demokrasi"yi çok telaffuz eden kurumlar var.
İktidar, mesela.
İş dünyası, TÜSİAD, MÜSİAD hakeza.
Medya, mutlaka.
"Demokrasi" bir miktar da "Ekonomi"ye dair bir şeydir.
Yani, kimi için açlığını bastırmak, kimi için büyük sermayeyle büyük işler yapmak gibi geniş, farklı ama esasında "ortak" manası olan bir "hayat" ın nasıl şekilleneceğine dairdir.
Daha doğrusu, bu şekillenmede kararların, bazen onca karar ihtimali arasından hangilerinin nasıl, neden, niçin, kimin için ve kimler tarafından alınacağına dairdir.
O yüzden;
Bu "demokrat" heyetler samimi ise...
Yani "demokrasi" derken, dediklerine az inanıyorsa...
"Herkes" için hayati önem taşıyan kararların, tedbirlerin, kısıtlamaların veya desteklerin mümkün olduğunca "herkes" için ve "herkes"in acısına, endişesine, işine, gücüne, kaygısına, kaybına, ayakta durabilme şartlarına, insan ve vatandaş haklarına münasip biçimde, "herkes"in sesine açık biçimde belirlenmesini savunurlar.
"Patronlar", özellikle büyük iş dünyası, özellikle sözcüleri, hele böyle dönemlerde, yüzümüze şunu vururlar:
Binlerce kişiye istihdam imkanı yaratan biz!
Tamam da, buna rağmen Tanrı değilsiniz!
Çünkü, binlerce kişi de size iş, sermaye, kar, servet, itibar, büyüme, pazar, tüketim, yatırım, güç, kudret ve o sayede "binlerce kişiye imkanı yaratma" imkanı yaratmakta!
Pek sık dendiği gibi de "Hepimiz aynı gemide değiliz".
En azından sınıflar, mevkiler, güverteler, kaptan köşkleri, salonlar, danslar farklı.
Kimi gemide iken kimi denize fırlatılan çürük filikalarda.
Lakin, "demokrasi" zaten, bu keskin ayrımlar karşısında, güçsüzlerin hakkının, insanlıklarının, hayatlarının da kaale alınması içindir biraz.
Belki birazdan az fazla.
Bu uğurda mücadele edebilmeleri, güçsüzlüklerine rağmen biraz güç kazanabilmeleri, "paranın kudreti"ne rağmen siyaseti, hukuku, "mevcut ortamı" biraz değiştirebilmeleri, en azından etkileyebilmeleri içindir.
Aslında siyasetin, meclisin, anayasanın bir manası budur.
Ama mücadeleler yüzünden, ama insanlık, ahlak ve hukuk gereği; güçsüzlerin kimi hakkını da teslim, tescil mekanizmasıdır.
Bir "mutabakat"tır.
Şimdi memleketin "büyük demokratları" bu iddialarının gereğini yapmalı.
"Geminin yüzebilmesi" için dahi, "alttakiler"le, "ötekiler"le mutabakat aramalı.
Toplumun diğer örgütlü kesimlerinin "sesi"ni...
Ve örgütsüz de olsalar, yüzbinlerce çalışanın, işsizinin, emeklisinin, yoksulun, köylünün, dar gelirlinin, esnafın; "Ekonomi"den kendilerine yalnızca onurlu ama kırık, kırgın bir hayat düşmüş milyonlarca insanın "nefesi"ni alarak, hissederek, bilerek;
"Kader"i onlarla ve onların kararlarıyla da paylaşarak "ekonomide demokrasi" arzulamalı.
Hem iş dünyasının kendi içinde...
Hem büyük iş dünyası ile diğer kesimler arasında...
Hem "ekonomik, mali karar ve tedbirler" alınır, kanunlar hazırlanırken...
Ekonominin demokratikleştirilmesi...
Sadece "paranın refahı"nın değil, "insanın hayatı"nın öncelik kazanması için.
Demokrasi sadece ağız kokusu alacak sakız değil, özünde biraz böyle bir "güzellik", böyle bir "hareket", böyle bir "insaniyet" ve hakkaniyet de olabilir belki!
"İnsan hakları" için.