kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
18 Kasım 2008, Salı
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Günaydın  
AYŞE ÖZYILMAZEL

Karmakarışık sarmaşık

Erkek neden kaçar? 'Issız Adam' filmi sağ olsun, şimdilerde dillerdeki soru bu. Aslında bizim şehirli kızların en büyük derdi bu. Evet başarılıyız, evet güçlüyüz, evet bakımlıyız, evimiz var, şık restoranlara rezervasyonumuz var, ödediğimiz yüklü hesaplar var, son moda ayakkabılarımız var, spor salonlarına üyeliğimiz var, kız kıza tatillerimiz var, platinium kartlarımız var... Ama çoğumuz neyiz? Yalnızız. Bu kadar fazlalığın arasında azız, eksiğiz, yarımız, kırığız ve erkeklerden umutsuzuz. Evet! Şimdilerde dillerdeki soru bu: Erkek neden kaçar? Bir sürü sebep, bir sürü bahane... 'Issız Adam'ı izlemek lazım önce. Bakalım Çağan Irmak ne diyor bize. Gelin görün ki hiç bilmek istemediğim gerçek yüzüme vurulacakmış gibi, gitmek istemiyorum 'Issız Adam'a. Her izleyen anlattıkça ben kaçıyorum. Cesaretimi toplayamıyorum, yaşadığım ama saklandığım şeylerle yüzleşmekten korkuyorum belki.

KİM KİME AŞIK?
Çünkü hep umut taşıyorum içimde, kendime göre uydurduğum ve avutan bahanelerim cebimde, çıkarıp çıkarıp bakıyorum, kendimi teselli ediyorum. Kim bilir belki bugün yarın bağrıma taş basar giderim filme... Fakat önce size bir şey okutmak istiyorum. Tempo dergisinde yazar psikiyatr Cem Mumcu'nun yazısının bir kısmını... 'Karmakarışık sarmaşık.' Filmden kaçarken yazıya tutulmak bu olsa gerek. "Sana yazsam okuyabilecek misin? Zihnin, binlercesiyle doluyken, benim sesimi içine alabilecek bir sessizlikte, bir an olsun durabilecek mi? İçimi görebilecek misin? Sana eksik olduğunu sürekli hatırlatan ama eksiğinin aslında ne olduğunu unutturan bu sahte cümbüşün ortasında, sahici bir ses ayırt edebilecek misin? Bazen o kadar derinden gelirken sesin, niye sonra yüzeye çıkıyorsun? Uzak kalıyorsun, küçük, cılız kalıyorsun. Belki korkuyorsun. Benden mi? Ya da diğerlerinden mi? Burada benimle olanın 'adı' yok biliyorsun. Üstüne düşecek çiy tanesinin soğukluğundan sorumluyum, bakışının kırılmasından, dudaklarına değen parmak uçlarından sorumluyum. Sense hâlâ tarifler yapıyorsun. Yapmasan keşke. Yapmasan... Bense gülüyorum, acıyla gülümsüyorum. Fark eder mi ki kim kime aşık? Kim kime dolaşık? Bu karmakarışık sarmaşık... Kökü bende, dalları sende, suyu bende, yaprakları sende... İstersen kesersin bıçak gibi bir sözünle...

YALANA KANACAKSIN ...
Ama sen yine yalanlara kanacaksın. Bunu sırf korkundan yapacaksın. Sana korkmayı, sana savunmayı, sana kaçmayı, sana saklanmayı, sana hesabı, sana tedbiri salık verecekler çünkü biteviye. Bütün bunlar için daha fazla kendinden uzaklaşman, daha fazla yalnızlaşman gerekecek. O zaman daha da fazla bana ihtiyaç duyacaksın ama benim ben olduğuma hiç ikna olmayacaksın. Hep tamlığı arayacaksın yine. İnanmadan, emin olmadan arayıp duracaksın. Onu senin, bizzat 'kendi'nin, hemen şimdi yapmaktan başka şansın yokken, arayıp bulacağını umut edeceksin. Kaybetmekten korktukça, kaybetmekten korktuğun şeyler edineceksin. Hep daha çok kaybedecek şeyin olacak sahip oldukça. Daha da güçsüzleşeceksin... ... Sen bendeki eksiğine, ben sendeki noksanıma bu kadar muhtaçken ve bu bizi aç, bu bizi arzulu, bu bizi coşkulu kılarken; sen sonsuz bir tokluğa mahkum ederken bizi, yeniden aç olmayı özleyeceğiz. Ve sen başka bir eksiğin, ben başka bir noksanın peşine düşeceğiz belki de..."