kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
17 Kasım 2008, Pazartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
ÖMER TAŞPINAR

Başbakan ve Brookings

WASHİNGTON

Başbakan ne zaman Washington'a bir ziyaret planlasa hemen Washington'daki düşünce kuruluşları arasında tatlı bir rekabet başlar. Acaba Başbakan hangi kuruluşta konuşacaktır ? Geçtiğimiz yıllarda Türkiye'den birçok önemli bakanı ağırlayan Brookings Enstitüsü 14 Kasım Cuma günü, tarihinde ilk kez bir Türk Başbakanı'nı ağırlamak gibi bir başarıya imza attı.
Enstitünün Türkiye programını yöneten kişi olarak bu durum hem beni, hem de programın danışmanlığını yapan ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi Mark Parris'i tabii ki son derecede memnun etti. Zira uzun süredir her ikimiz de Başbakan'ı Brookings'de bir dış politika konuşması yapması için davet etmek istediğimizi dile getiriyorduk.
Bu vesileyle, hem Brookings hem de Başbakan'ın buradaki konuşması hakkında bazı noktaları sizlerle paylaşmak istiyorum. Brookings Enstitüsü'nün Amerikan düşünce kuruluşları içinde önemli bir yeri vardır. En eski ve en bağımsız düşünce kuruluşu olması dışında, Brookings, diğer rakiplerine göre çok daha akademik bir niteliğe sahiptir. Çalışanlar olarak aramızda yaptığımız şakalarda hep Brookings'in "öğrencisiz bir üniversite" olduğunu söyleriz. Zira Brookings'deki ana kadro akademik unvan sahibi ve prestijli üniversitelerde ders veren isimlerden kurulmuştur.
Brookings'in başka bir özelliği sadece dış politika değil, ekonomi, eğitim, sağlık, şehircilik gibi Amerikan iç politikasına yönelik çalışmalar yapan bir kurum olmasıdır. Bu açıdan bakıldığında Brookings ABD'nin en geniş kadroya sahip, en büyük düşünce kuruluşudur. Ayrıca ABD genelinde, sadece Brookings değil, diğer prestijli düşünce kuruluşları açısından da geçerli olan bir noktaya dikkat çekmekte yarar var. Bu tür yerler genelde bünyelerinde devlet tecrübesine sahip siyasi kadroları barındırır. Bu kadrolar mensup oldukları siyasi partinin beyin takımıdır ve partileri iktidara gelince onlar da kuruluştan izin alıp hükümette görev alır.
İşte tam da bu nedenle Brookings son zamanlarda çok önem kazandı. Zira her ne kadar bünyesinde bazı tanınmış Cumhuriyetçiler olsa da, Brookings sonuç itibariyle Demokratlara çok daha yakın bir düşünce kuruluşu. Kurumun başında Bill Clinton döneminde 8 yıl boyunca Dışişleri Bakanlığı'nda ikinci isim olarak en önemli görevi yürütmüş Strobe Talbott bulunuyor. Eğer Hillary Clinton Başkan olsaydı Talbott'un Dışişleri Bakanı olması ihtimal dahilindeydi. Şu anda Obama yönetiminde yüksek konumda görev alması muhtemel olan, Strobe Talbott dahil, en azından 15 önemli isim var Brookings'de.

Başbakan'ın konuşması
Bu siyasi konjonktür açısından bakınca Başbakan'ın Brookings konuşması daha da önem kazandı. Strobe Talbott başta olmak üzere kalabalık bir topluluğa seslendi Başbakan ve çok önemli mesajlar verdi. Bunlardan en önemlisi kanımca İran üzerineydi. Üzerinde daha önce düşünülmüş olduğu belli olan başarılı bir basın stratejisi sayesinde bu mesaj daha da etkili oldu . Zira Başbakan Amerika'ya ayak basmadan 48 saat önce ülkenin en prestijli gazetesi "New York Times"ın birinci sayfasında önemli bir haber yer alıyordu.
Başbakan ile yapılan bir söyleşi üzerine kurulmuş bu haberde Türkiye, İran ve ABD arasında, İsrail ve Suriye arasında kurduğuna benzer bir arabuluculuk teklif ediyordu. Obama yönetimi açısından belki de en önemli ve tartışmalı konu olan İran'la masaya oturma meselesinde, Başbakan bu arabuluculuk teklifini Brookings'de yeniledi . Moderatör olarak kendisine konuşmasının soru cevap kısmında "Neden Türkiye bu işi AB troykasında daha iyi başarır" diye sordum. Türkiye ile İran arasındaki diyalogun Avrupa ve Amerika'dan farklı bazı kültürel kodlar ve güven ortamı çerçevesinde olacağını ikna edici bir dille anlatan Başbakan, aynı zamanda Ortadoğu'da ideal durumun "sıfır nükleer" olduğunu da söylemeyi ihmal etmedi.
Bu "sıfır nükleer" ifadesi İsrail lobisinin hoşuna gitmese de aslında neden İran'ın Batı'ya oranla Türkiye'ye arabulucu olarak daha fazla güven duyacağının da sinyallerini içeriyor. Ama bakalım Obama yönetimi aynı güveni Türkiye'ye duyacak mı? Sorun biraz da burada.