kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
16 Kasım 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Son gazi ile son nefes

Türkiye "Son İstiklal Savaşı Gazisi"ni Meclis'ten büyük bir törenle, sımsıcak manşetlerle uğurladı; iyi de yaptı.
Sonra herkes evine, işine, partisine, grubuna, karargahına döndü.
Lakin, milyonların "anlayacağı dil"den söyleyeyim...
Muhtemelen Son Gazi'nin gözleri açık gitti!
Çünkü;
O Millet Meclisi, "Son Gazi"yi uğurlamadan önce, şu sırada şehidi, gazisi zaten çok ama en ziyade kalbi yaralı bir kesime, adına "uzman" denen binlerce "şehit ve gazi adayı"na da azıcık "insani, mesleki nefes" verebilecek bir tasarıyı alelacele reddetmişti.
"Son Gazi" de aramızdan ayrılıp naşı "Büyük Millet Meclisi" önüne gelmeden kısa süre önce olmuştu.
Bakın, sonra tam da "Son Gazi" son nefesini verirken ve Türkiye ile Büyük Millet Meclisi onu uğurlarken ne oldu.

Doğru, yanlış
"Tunceli'nin Nazımiye ilçesinde görevli uzman çavuş, kaldığı Elazığ Öğretmen Evi'nde tabancasıyla intihar etti. 24 yaşındaki B.S.'nin rahatsızlığı nedeniyle Elazığ Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi'nde tedavi gördüğü, bu nedenle Elazığ'da bulunduğu öğrenildi."
Haberdeki "yanlışlar"ı bulur musunuz; bilir misiniz?
Birincisi, elbette bir insanın, bir gencin sebep ne olursa olsun canına kıyması. Kıyabilecek ölçüde "ruhu kırgın, yılgın, yorgun" olması. Hayata küçük bir umutla tutunamaması.
Belki bilmediğimiz "şahsi sebepler" de vardır, sorunlu herkes intihar etmediğine göre. Ama "yanlışlar"ı sıralayalım mı?
1. Uzman çavuşun "orduevi"nde kalmasının yasak olması; ancak yer bulursa "öğretmenevi"nde (ya da ucuz bir otelde) kalabilmesi. Belki parasının çıkışmaması. Orada yalnızlığa gömülmesi.
2. Uzman çavuşun, "hastalık" varsa, muhtemelen çalışma şartlarından da kaynaklansa, sözleşme yenilemede "sağlam raporu" alamayacak ve işten atılabilecek olması. "Hava değişimi" 90 günü bulursa da atılması.
3. Uzman çavuşun, hasta olmasa da, hep sağlam bulunsa da, bir 20 yıl daha dağ, bayır, elde silah, kafada binbir dert koştursa da, en fazla 45 yaşında, emeklilik hak etmeden işten çıkarılacağını ama emeklilik için 60 yaşı bekleyeceğini bilmesi.
4. TBMM'de, eski bir ordu mensubu olan AKP milletvekilinin, kısa süre önce, tasarının reddi için, "45'ten sonra zaten verimlilikleri düşer" diyebilmesi.
5. Onca hizmetten sonra "verimlilik bitti" denirken, tükenmiş yıllar boyunca hiç kademe ilerlemesi yapılmaması; emeklilikteki maaşın yerinde sayması. Üniversite mezunu olsa da hep orta öğretim sayılması.

Büyük dert
Tabii ki herkeste olduğu gibi hayatın başka yükleri de vardır:
Geçim derdi, sevda, ayrılık, sıla derdi, haysiyet derdi, bunalım, korku, endişe, umutsuzluk belki.
Lakin, esas büyük dert, "semboller"de üstümüze yokken, "hakikat ve hakiki insanlar" karşısında battığımız duyarsızlık, çifte standart, ikiyüzlülüktür.
O yüzden, "anlaşılır dil" le diyeyim ki ben de...
24'ünde (veya 45'inde) bir "şehit ve gazi adayı"nın hayatına azıcık şefkat gösterecek tasarı dahi, hükümet ve Genelkurmay şimdi istemediği için TBMM'de reddedilirken, TBMM'nin önünden "Son Gazi" tabii ki onurlu ama gözü açık gitmiş olabilir!

Nokta
Aslında başka türlü de yazabilirdim, "Son Gazi"yi huzursuz etmeyebilirdim ama, sanırım böylesi, "ikiyüzlülükler"i daha rahatsız edici!
Rahatsız, huzursuz olup sıkılırlarsa, belki bir adım atarlar da, "Son Gazi" de huzurla uyur.
Bu "inat, ısrar ve ikiyüzlülüklere turnusol kağıdı yazıları"ndan birini daha, geçen günkü "İnsan hakları böyle de bir şey!" başlıklı yazıya gelmiş onca mesajdan, iki uzman jandarmanınki ile noktalayayım:
"Abi yazınızı okudum bugün odada 10 kişiye. Sonra tartıştık. İnsan haklarının nasıl bir şey olduğunu sanırım biz yeni anladık abi. Anlattığınız için sağolun, sağolun, sağolun."
"Uzman jandarmayım, adım saklı kalsın abi. Bugün arkadaşlarla yazınızı okuduk. Üzerinde konuştuk. İnsan haklarını okuldaki dersler değil bu yazılar öğretti. Öyle bir duygu karmaşası yaşadık ki, sanki terapide idik. Ağlayanlar oldu. Bize insan hakları ihlallerini de kavradık. Yutkunduk. Umarım yazdıklarım size ulaşır."