kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
15 Kasım 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Cumartesi SABAH  
PROF. DR. BENGİ SEMERCİ

Çocukların da canı sıkılır

Büyüklerin sık kullandığı bazı cümleler vardır. Bunlardan biri de "Çocukların canı sıkılmaz,"dır. Can sıkıntısı, yapacak bir şey bulamamaktan başlayıp, bildiğiniz ya da bilemediğiniz nedenlerle oluşan gerginliği anlatmak için kullanılan geniş anlamlı bir tabirdir. Ve çocukların canı sıkılabilir. Bu konu, elime geçen bir çocuk kitabı nedeniyle aklıma geldi. Kitabın adı Canı Sıkılan Çocuk. Yazarı Dursun Ege Göçmen. Bizim yazarlarımızın yazdığı çocuk kitapları o denli az ki... Ödül de kazanmış olan bu çocuk romanını hızla okudum. Ve çocukların can sıkıntılarının nedenlerini, geçmesi için yapılabilecekleri düşünmeye başladım. Yazar, arka kapakta canı sıkılan çocuklara kitabı okuyarak, macera yaşamalarını önermiş. Peki biz neler öneriyoruz?

ÖRNEK OLMAK LAZIM
Çocuklar istedikleri gibi davranmadığı zaman canı sıkılan anne, babalar oluyor. Bu can sıkıntısının nedeni hem yapılması gerektiğini düşündükleri yapılmadığı için hem de kendilerini çaresiz hissettikleri için aslında. Devamlı söyleniyorlar: "Televizyon seyretme, bilgisayar oynama, bu kadar oyun yeter." Bunların yerine getirdikleri öneri ise "Git ders çalış," ya da "Kitap oku," oluyor. Oysa sürekli ders çalışılmayacağını onlar da biliyor.
Kendileri paylaşmayıp, örnek olmadıkça, kitapları bulup birlikte okumadıkça kitap okutamayacaklarını da... Çocuklara zamanlarını geçirecek, paylaşacakları, eğlenecekleri ve yararlanacakları seçenekler sunmadıkça sanırım anne ve babaların canları, daha çok sıkılacak.

TACİZİ KABUL EDİN
Bu sefer yazmayacağım, dedim. Herkes yeni duymuş, ilk kez oluyormuş gibi konuşuyor ve yazıyor, ben yazmayacağım...
Ama duramadım işte. Sadece bu yazıların arşivine baksak, sadece gazetelere verdiğim demeçleri, televizyonlara söylediklerimi saysak, yine de yetmez. Lütfen artık fark edin, anlayın ve en önemlisi unutmayın. Tüm dünyada olduğu gibi bizim ülkemizde de her türlü çocuk tacizi var. Öyle tek tük olaylar çıkan, erdemli bir ülke filan değiliz. Aile içi cinsel istismar, aile içi şiddet, sokakta taciz, küçük kız ve erkeklere cinsel saldırı her gün oluyor. Biz gözümüzü kapatsak, duymazdan gelsek, anlamazmış gibi yapsak da oluyor.
Sadece basının önem verdiği bir olay olduğunda bağırıp, sonra unuttuğumuzda ise düzelmiyor. Daha oyun çağındaki kız çocuklarının koca adamlar ya da küçük erkek çocuklarıyla düğünlerinin anlı şanlı gazete haberi olabildiği ülkelerden birinde yaşıyoruz.
Bunların hiçbiri senaryo yazılarak çevrilmiş, bizim de yaşlı gözle izlediğimiz, sonra yenisi başladığında unuttuğumuz dizi filmler değil. Bizim gerçeğimiz. Gerçekten bir şeyler yapmadıkça da utancımız olarak kalmaya devam edecekler. Bunları yapanların ve kurbanların değil, görmezden gelen, elinden geleni yapmayan, karşı durmayan herkesin, hepimizin utancı olarak büyüyecekler.
Hala timsah gözyaşları dökerek, utanmaz toplumu oynamaya devam edecek miyiz?

BOŞA GİDEN RAPORLAR...
Bunu da yazmayacağım demiştim. Nüfusunun yüzde 56'sı genç olan bir ülkenin, onlara bakacak sadece 200 kadar çocuk ve ergen ruh sağlığı uzmanı var.
Buna rağmen yıllardır bu uzmanlar, üniversitelerde büyük emek harcayarak adli raporlar hazırlar. Hiç kolay değildir.
Ve buna karşın yıllardır, bu emekler mahkemede hiçe sayılır ve uzmanı olmayan "Adli Tıp Kurumu değerlendirsin," denir. Yine de bıkmadan raporlar hazırlanır, yine bıkmadan yıllardır bu çarpıklık, boşa zaman ve emek harcanması yetkililere anlatılır ve değişen bir şey olmaz. Şimdi hepimiz merak ediyoruz: Biz sesimizi yıllardır duyuramamıştık, anlatamamıştık. Artık anlaşıldı mı?