kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
9 Kasım 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
MUHARREM SARIKAYA

Fırat: Allah kurtardı...

Partinin ikinci adamlığı koltuğunu terk etme nedenini "sağlık sorununa" bağlamış olsa da Dengir Mir Mehmet Fırat buruk...
Ancak, bir o kadar da rahatlamış...
Bu sonuca Fırat ile dün yaptığımız uzun sohbetin sonucunda vardım.
Ayrılmasının ağırlıklı nedenini dünkü sohbetimizde de sağlık sorunlarına bağladı.
Söze, "Şimdi bana iyi istirahatlar diyebilirsiniz" esprisini yaparak girdi.
Ardından söylediği şu cümle ise ruh halini anlatır gibiydi:
"Allah kurtardı..."
Fırat'ın bu sözü Genel Merkez'le birlikte, partiden de uzaklaşmaya başladığı anlamına gelmemeli.
Nitekim ayrılışına Başbakan Erdoğan'ın Kürt sorununa yönelik sözlerinin neden olduğu yolundaki haberleri anımsattığımda verdiği şu yanıt da bunun göstergesiydi:
"Onlar geçmişte kaldı, bir daha açılmasın. Bir görev verilirse hizmete hazırım."

"Ben rahatım..."
Partide tartışılan konuların üzerinde tam bir mutabakatın sağlanması gibi bir zorunluluğun olmadığını da söyledi.
Tartışma sonunda alınan karara kendisi dahil herkesin saygı göstermesi ve gereğini yerine getirmesi gerektiğini belirtti.
"Başbakan'ın da söylediği gibi biz çoğulcu partiyiz" dedi.
Görevden ayrılmasının zamanlaması ile ilgili yapılan yorumlar üzerinde fazla durmadı.
Ancak ayrılmayı çok uzun süredir kendi içinde tartıştığını belirtip devam etti:
"Cumhurbaşkanı'nın seçimi süreci sonrası genel seçim geldi; Türkiye'nin meseleleri bir türlü bitmediği için ayrılamadım. Eğer Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde ayrılmış olsaydım daha çok yanlış anlaşılacaktı..."
Bu aşamada şu soruyu yönelttim:
"Şaban Dişli'nin ardından, hakkında ithamlarda bulunduğu sizin de partiden ayrılmanız, CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu'nun ikinci başarısı algısı yaratmadı mı?"
Kılıçdaroğlu'nun iddialarını çürüten mahkeme kararlarının eline ulaştığını söyledi.
"Ben rahatım" demekle yetindi.
Bu aşamada Başbakan Erdoğan'ın özellikle Kürt sorununun çözümüne yönelik politikasına gelen eleştirileri sıraladım.
Partinin 2002'deki politikalardan uzaklaşıp daha devletleştiği yönündeki yorumları anımsattım. Kısaca şu yanıtı verdi:
"Şimdi bu tartışmanın içinde olmam; zaten olmak da istemem. Biraz zaman geçsin sonra konuşuruz..."

Sağduyunun sesi
Başta da belirttiğim gibi Fırat, görevi bırakmış olmaktan rahat ancak partinin Kürt politikasından da rahatsız.
Nitekim bu rahatsızlığını uzun süredir de yakın çevresine aktarmış.
Dünkü telefon sohbetimizde, DTP Milletvekili Sırrı Sakık birlikte yemek yediklerinde Fırat'ın uygulanan politikalardaki rahatsızlığını kendilerine de aktardığını söyledi.
Peki, Fırat'ın ayrılması sonrası AK Parti politikalarını gözden geçirecek mi?
Veya Abdülkadir Aksu ile partinin politikası daha devletçi bir yapıya mı kayacak?
Böyle bir beklenti gerçekçi değil.
Çünkü partinin politikasının oluşmasında Genel Başkanvekili de olsa Fırat'ın olmadığı gibi, Aksu'nun da tek başına bir etkisinin olacağını varsaymak doğru olmaz.
Aksu ile birlikte sadece partinin söyleminde ve üslubunda daha bir yumuşak bir hava, daha devlet adamı kimliği gözlenir o kadar.
Ayrıca Fırat döneminde sıklıkla görülen muhalefet ve basınla polemik de Aksu ile bahar havasına dönüşür.
Bir de Fırat gibi Kürt kökenli olan ve birçok kişi tarafından "sağduyunun sesi" olarak sevilen Aksu'nun bu göreve gelmesi AK Parti'nin Güneydoğu'daki dengelerinin yeniden dizaynına da yol açar.
Özetle AK Parti'de sadece üslup değişir...