kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
9 Kasım 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
SOLİ ÖZEL

Seçimden sonrası

Amerikan başkanlık seçimlerinin sonuçları çeşitli düzeylerde bu ülkede bir dönemin sona erdiği mesajını veriyor. Tarihsel perspektiften bakıldığında Amerikan toplumu Obama'nın şahsında kendi kölelik ve ırkçılık tarihiyle önemli bir hesaplaşmayı yapmayı becerebildi. Bu yüzyılın ortalarına doğru Amerikan toplumunda beyaz olmayanların mutlak toplamının beyazların sayısını geçeceğinden bu seçimle açılan yol ileride de kapanmayacaktır.
Seçimin tarihsel önemi bir siyahın başkan olmasıyla sınırlı değil. Zira sonuçta Amerikan seçmenleri derin bir iktisadi kriz içinde kendilerine daha yakın buldukları ve hayat koşullarını iyileştireceğine inandıkları bir siyasetçiye oy verdiler. Bu bağlamda ve bir siyahın başkan seçilmesiyle de birleştiğinde son kırk yıldır Amerikan siyasetine damgasını vuran kültür savaşlarının ve kültürel meselelere odaklı siyasetin miadını doldurduğunu söylemek de mümkün.
Neo-liberal veya piyasa merkezli ideolojik bir iktisat söyleminin tedavülden kalktığı sıralarda ve devletin toplum için bir şeyler yapabileceği vurgusu güçlenmişken Amerikan toplumunun devlete bakışı da değişecektir. Son finansal ve ekonomik krizin bir etkisi devletin yeniden insanların hayatlarında olumlu rol oynayacak bir etken olarak görülmesi oldu. Bu bağlamda ekonomik krizle mücadelede Obama yönetiminin toplumun daha korunaksız kesimlerini kollayacak tercihlerde bulunma ihtimali bir hayli yüksek.

Ötekini de düşünmek...
Ekonomi politikasındaki tercihler açısından bakıldığında da ABD'nin tarihsel süreçlerine uygun bir tablo ortaya çıkıyor. ABD'de sermayenin gemi azıya aldığı her dönemde gelir eşitsizlikleri artıyor. Amerikan demokrasisi de oligarşik bir şekil alıyor. 19. yüzyıl sonunda da bugünküne benzer şekilde gelir dağılımı feci idi. Bölgesel, tarımsanayi ve sınıflar arası eşitsizlikler had safhadaydı. 20'nci yüzyılın başında iki dalga halinde, birisi 1900'lerin başında diğeri 1912 seçimlerinden sonra bu duruma duyulan tepki popülist bir dalgayı kabarttı. 1929 buhranından sonra Roosevelt'in Yeni Anlaşma (New Deal) politikaları Amerikan demokrasisinin sermayenin gücünü bu popülist salgayla kırmayı başarmasının sonucuydu.
Benzer şekilde 1970'lerin ortalarından itibaren ön plana çıkan neoliberal siyasetlerin sonucunda büyük gelir dağılımı bozulmaları, sosyal devletten giderek uzaklaşma ve eşitsizlikler yaşandı. Son krizi tepkiyi tetikleyen unsur olarak değil bardağı taşıran son damla olarak görmek bu nedenle daha doğru. Bir kez daha alttan gelen ve sol önceliklere sahip bir popülist dalga Demokratları iktidara taşıdı.
Yönetimin bu dalganın beklentilerini ne ölçüde karşılayacağı zaman içinde belli olacak. Ancak bir önceki eşitsizlikler döneminin mimarı ve bundan en çok yararlanan sermaye grupları kriz nedeniyle hem gerçekten zayıflayıp hem de meşruiyetlerini yitirdiklerinden odağında evrensel sağlık sigortası bulunacak yeni bir ekonomi politiğe geçilecektir. Bunun eşitlikçi boyutunun ne ölçüde güçlü olduğunu yeni Başkan'ın kabine tercihleri belirleyecektir.
Obama yönetiminin önünde bir taraftan Amerikan kapitalizmine yeni bir şekil verme ve dolayısıyla dünya kapitalizmini 21. yüzyıl şartlarında kurumsallaştırma görevi var. Diğer yandan Amerikan gücünün bu yeni ekonomik çerçeveye uygun siyasi yapıyı ve kurumlarını şekillendirmede kulanılması gerekecek.
Bu işlerin ne denli Amerika merkezli ve tektaraflı tercihlerle, ne ölçüde diğer oyuncuların da çıkarlarını gözeterek yapılacağı başarının en önemli belirleyicisi olacaktır.