kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
2 Kasım 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak
 
24 Saat
24 Saat
Sevgül Uludağ, bir toplu mezarın başında.

Dünyada 'kayıp'ını aramayan tek toplum biz miyiz?

BİLGE ESER / DIŞ HABERLER
31.10.2008
Sevgül Uludağ, Uluslararası Kadın Gazeteciler Vakfı'nın zorlu şartlar altında haber yapan üç gazeteciye verdiği Cesaret Ödülü'nü aldı. Son altı yılını Kıbrıs'ta yaşanan savaşta kaybolanların kemiklerini bulmaya adayan gazeteciyle görüştük..
KKTC'deki Yeni Düzen gazetesi araştırmacı gazetecilerinden Sevgül Uludağ, geçtiğimiz hafta sessiz sedasız bir şekilde, dünyanın en prestijli gazetecilik ödüllerinden birini kucakladı. Uluslararası Kadın Gazeteciler Vakfı'nın zorlu şartlar altında haber yapan üç gazeteciye verdiği Cesaret Ödülü'nü alan Uludağ, son altı yıldır hayatını, Kıbrıs'ta 1960 ve 1970'lerde yaşanan savaşta kaybolanların kemiklerini bulmaya adadı. Tek başına cep telefonunu vererek "Bana bildiklerinizi anlatın," dedi hem Kıbrıslı Türklere hem de Rumlara. Sonunda bahçesinde, kuyusunda kemiklerin olduğunu bilen yüzlerce Rum ve Türkten ihbarlar yağdı. Birleşmiş Milletler kazı yapmaya başladı, kemikler bulundu... Ve kemikler yıllardır yas tutan ailelerine verilerek son yolculuklarına uğurlandı ve ruhları huzur buldu. Ölüm tehditleri de alan Uludağ ile cesaretini, yaşadığı zorlukları ve ödülün önemini konuştuk.

- Dünya Kadın Gazeteciler Vakfı'nın 'Cesaret Ödülü'nü kazandınız. Bu önemli ödülü aldığınızda neler hissettiniz?
- Duyduğumda çok mutlu oldum.
Öncelikle dünyadan izole olmadığımızı, yaptığımız işin, aldığımız tehditlerin görünmez olmadığını hissettim. Ödül her yıl dünya çapında üç kadın gazeteciye veriliyor; özellikle çok zor şartlarda tehdit altında olmalarına rağmen gerçeği yazmaktan korkmayan gazetecilere...

- Bu ödülü almanızı sağlayan, Kıbrıslı Rum ve Türk mezarlarının bulunması için verdiğiniz çabalardı. O güne kadar hep tabu olan konuyu nasıl açtınız?
- Kayıplar konusunu son altı yıldır yazıyorum. Sadece kayıpları değil, toplu mezarları, Kıbrıs'ta işlenmiş savaş suçlarını, tecavüzleri de yazıyorum.
Bütün çatışmalarda savaş suçları işlenir.
Ama Kıbrıs'ta her iki tarafta da bunlar açıkça konuşulmadı. Her iki taraf da kendini kurban olarak görüyordu.
Özellikle Kıbrıslı Rumlar, Türklerin de kayıp olduğunu öğrendiklerinde çok şaşırdı. Onlar 'Sadece Rum kayıplar var,' diyorlardı. Çünkü bu bilgi onlardan gizlenmişti. Üç yıl önce de tek başıma okurlarım için bir ihbar hattı açtım.
Onlara cep telefonumu verdim ve bir kampanya başlattım. Onlara 'Bildiklerinizi benimle paylaşın.
İsimlerinizi bilmem gerekmez. Bu topraklarda neler yaşandı, gizlenmiş bir şey varsa söyleyin. Özellikle kayıp insanların nerede gömülü olduğunu biliyorsanız bunu anlatın,' dedim.
Yüzlerce telefon geldi.

- Ancak zaten bir Kayıplar Komitesi yok muydu aynı tür faaliyetlerde bulunmak üzere?
- Evet 1981'den beri var, ama altı yıl önce yazmaya başladığımda, son iki yıldır tek bir toplantı bile gerçekleştirmediklerini öğrendim. Benim yoğun kamuoyu oluşturmamdan sonra BM Genel Sekreteri komiteyi toplantıya çağırdı. Kıbrıslı Rum, Kıbrıslı Türk ve İsviçre Kızılhaç'tan bir temsilcinin dahil olduğu bir komite oluşturuldu. Aynı şekilde Denktaş dönemi bitip de Talat seçildiğinde, komiteye iş yapacak adamlar atadı. Bir diğer önemli faktör de Türkiye'nin AİHM'de, kayıplar konusunda ilerleme kaydedileceği konusunda verdiği sözlerdi. Bu üç faktör birleşince, sıfır noktasından alıp süreci bugünkü konumuna getirmiş olduk.

- Ailelerin onlarca yıl önce kaybettikleri insanları bulmalarına yardımcı olmak nasıl bir duygu?
- Bunlar benim için çok önemli. Çünkü kayıp bir insanın varlığı anlatılamaz: O insan ne yaşıyordur ne de ölüdür. Tam bir alacakaranlık kuşağında bulunuyor. Aileler, somut kanıt olmadan o kişiyi öldü olarak kabul etmiyor. Bir kişi öldüğünde onu gömüyorsunuz. Yas süreci yaşıyorsunuz ve veda ediyorsunuz. Oysa ki kayıp olduğunda bu veda olmuyor. Yas, her gün umutlu bir bekleyiş oluyor. Kayıplar bulundukça sayfayı çevirip yaşamlarına bir noktadan devam edebiliyorlar. En azından sevdiklerinin nerede olduklarını öğreniyorlar.

- Bir konu kafama takılıyor. Nasıl iki halk bunca yıl boyunca kayıplarını saklayabilmiş?
- Bu konu bir tabuydu. Her iki taraf da yakın geçmişe kadar kendi amaçları için kullandı. Ama bu artık değişti. Şu anda Kıbrıs'ta, her iki tarafın da onay verdiği ve yürüyen tek proje, 'Kayıplar Projesi'dir. Eğer saklanmayıp yıllar önce üstüne gidilseydi, sonuç bambaşka olurdu. Mesela Bosna'da hemen yapıldı kazılar. Hatta google.map kullanılarak toprağın değiştirilen yerleri saptanabildi. Ama bu olayın üzerinden 40 yıl geçmiş. Oralara evler yapılmış, coğrafya değişmiş. Bir de olayın tanıkları ölüyor. Rum tarafı, özellikle bu konuyu Avrupa platformlarında 'Türkiye şu kadar insanımızı kaybetti,' diyerek dile getirirken, Türk tarafı çok daha farklı bir yöntem izledi. Kıbrıslı Türklere, 'Yakınlarınızı ölmüş kabul edin. Onlar şehittir,' dedi. Belki de dünyada kaybını aramayan tek toplum biziz.

- Kaç kayıp var her iki tarafta?
- 1500 civarında Kıbrıslı Rum, 500 Kıbrıslı Türk. En az 5-10 yıl daha bu sürecin devam etmesi gerekir.

- Siz de birçok gazeteci gibi tehditlerle durdurulmaya çalışıldınız.
Gerçeklerin ortaya çıkmasından kim, neden korkuyor?
- Beni tehdit edenler, bu süreçten asıl rahatsız olanlar tabii ki. Bakın, bir insanın mezarını gizlediğiniz zaman suçu gizliyorsunuz. Oysa ki suç işlenmiştir, o zaman suçluyu gizlemiş olursunuz. Bu işin ortaya çıkmasını istemeyenler, savaş suçunu işlemiş şahıslardır. Bunlardan dönem dönem yoğun tehditler aldım. Ölümle tehdit edildim. Kayıplar Komitesi'ni de tehdit ettiler. Ama kazanamadılar. Çünkü bu, dünyanın gözleri önünde cereyan ediyor. Aldığım bu ödül o yüzden önemi.

- 'Beni ülkemde tehdit edip durdurmaya çalışıyorlar, ama ABD'de takdir ediyorlar' diye üzüldünüz mü?
- 28 yıllık gazeteciyim ve bütün hayatım böyle geçti. Şunu bilmelisiniz ki kendi ülkenizde peygamber olamazsınız. Orhan Pamuk'a yapılanları biliyorsunuz.
Haberin fotoğrafları