kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
29 Ekim 2008, Çarşamba
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Vatandaşı olmanın heyecanı...

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin 85'inci kuruluş yıldönümünü, geçmiş her yıldönümündeki gibi heyecanla kutluyoruz.
Çocukluğumdan beri her 29 Ekim'in benim için neden "En büyük bayram" olduğunu, aradan geçen yıllar boyunca daha bilinçli değerlendirebildim.
Anladım ki (ya da hissettim ki) 29 Ekim'lerin bu heyecanının kaynağında
"Cumhuriyet" kavramından öteye "Devlet" de var.
Bu ulusu oluşturan bizlerin genlerimizdeki sosyo-politik şifre "Devlet"tir.
Bugün etnik, inançsal veya coğrafi farklılıklar üzerinde siyasi sörf yapanların da "Devlet" denilince gerçek "Üst Kimlik"le karşılaştıklarını ve durakladıklarını hissetmiyor musunuz?
Önemli bir Türk gözlemcisi olan dünyalı bir düşünürün şu yargısını hep hatırlarım.
Eski Osmanlı sınırlarının daralması sonucu oluşan nüfus hareketlerine bakarsanız, Arap topraklarından Balkanlar'a kadar uzanan topraklarından Anadolu'ya göç eden Türklerin, kimbilir kaç yüz yıl yaşadıkları o topraklara dönük hasretleri pek yoktur.

Devlet bilinci
Türkler için "Devlet" neredeyse, "Vatan" da orasıdır.
Ama mesela aynı durumu Osmanlı'dan ayrılıp kendi devletlerini kurmuş milletlerde bu ölçüde göremezsiniz. Onlar zorunlu göçle ayrıldıkları Anadolu kentlerinin mahallelerini, kiliselerinin çevresinde oluşmuş cemaatlerini hep hatırlarlar.
Çünkü onlar için "Vatan" ve "Devlet" çok özdeş kavramlar değildir.
Tarihin her döneminde hangi coğrafyada olursa olsun bir devlet kurabilmiş olmanın toplumsal genlere aktardığı bilgi ise, bizleri bugün de "Türkiye Cumhuriyeti Devleti"nin çevresinde birleştirip heyecanlandırıyor.
Bu açıdan baktığımızda çocukluklarını, öğrenciliklerini Osmanlı vatandaşları olarak yaşayan ve sonra "Cumhuriyet kuşakları" diye anılanların "Devlete sadakat" konusunda hiç yabancılık hissetmediklerini, hiç tereddüt etmediklerini görmedik mi?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin 85'inci kuruluş yıldönümünde özünde "Kutsal" olan ve fakat artık bu kutsallığın , "Hukukun üstünlüğü", "Temel hak ve özgürlükler", "Çoğulcu demokrasi" gibi öğelere dayanması gereken "Devlet"i, bu yeni boyutlarını öne çıkartarak taçlandırmalıyız.

Vatandaş olmak
29 Ekim'in ilişiğinde tabii ki "1923" yılı da var.
Ancak bugünkü takvimlerde de yıl hanesinde "2008" bulunmakta.
Atatürk'ü, Kurtuluş Savaşı'nı zafere taşıyanları, Cumhuriyet'i kuranları saygı, sevgi ve minnetle hep anacağız. 1920'lerde yaşanılanları bileceğiz.
Ama 21'inci yüzyılda, yurt ve dünya olaylarına bir yüz yıl öncesinin açılarından bakılamayacağı gerçeğini de kabul etmek zorundayız.
Artık kimse "Devlet benim" diyecek konumda değil.
Devlet herkese ve herkesle eşit, her kesime aynı mesafede yakın olduğu ölçüde, gücünü ve birleştirici niteliğini koruyabiliyor.
Artık devlet "Baba" değil, "Hizmetkâr" olmak durumunda.
Devlet adına kullanılan "Kamu gücü", sınırları, canı, malı, güvenliği koruduğu zaman, arkasında tüm ulusun desteğini buluyor.
Ama bu kamu gücü işkence, yolsuzluk, nüfuz ticareti, hukuksuzluk için gerekçe kılınınca da, hem Devlet hem Cumhuriyet kavramları yaralanıyor.
Hiç unutmayalım.
Bu topraklarda yaşayan ve ortak yarınları paylaşan hepimizin üst kimliği "Türkiye Cumhuriyeti Devleti Vatandaşı" olmaktır.
29 Ekimler, bu bilincin de pekiştiği yıldönümleri olmalıdır.