kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
28 Ekim 2008, Salı
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
ŞEREF OĞUZ
ÖNERİ-YORUM

Devletleştirme

Bolivya doğalgaz ve petrolün ardından maden, orman ve tarımda kamulaştırmayı tam gaz sürdürüyor.
Devlet Başkanı Evo Morales, "sırada şimdi tüm doğal kaynaklar var" diyor.
Çok ilginç.
"Özelleştirme insanoğlunun bulduğu en yararlı ekonomik icatlardan biri" diye gaza geldiğimiz son 25 yılda, varılan noktanın yeniden devletleştirme olması, bana "çok ilginç" geliyor.
Üstelik ABD'deki kurtarmalar da bir tür kamulaştırmaya dönüşürken...
Bolivya örneği tek değil.
Batılı bazı ülkeler de dahil pek çok örnek, özelleştirme dalgasının ardından yeni bir devletleştirme akımının habercisi gibi.
Nitekim Bolivya Devlet Başkanı'nın "doğal kaynaklarının tüm kontrolünü yeniden eline aldığı o tarihsel an" sözleri, bu işin sanki "tarihle bir hesaplaşma" gibi algılandığını da gösteriyor.
Özelleştirmenin karşıtı olarak tanımlayacağımız, devletleştirme, aslında pek çok ulusun yasalarında var.
Bizim de "Kamu Yararının Zorunlu Kıldığı Hallerde, Kamu Hizmeti Niteliği Taşıyan Özel Teşebbüslerin Devletleştirilmesi Usul ve Esasları Hakkında Kanun"umuz bulunuyor.
Kamu yararı görülen alanlarda, devletleştirmenin mümkün olduğu, akla yakın gelse de son 25 yıldır estirilen özelleştirme rüzgarı karşısında, bu kanunun kolayca uygulanması da söz konusu değil kuşkusuz.
Olaya ideolojik açıdan yaklaştığınızda, manzara budur.
Fakat ekonomik gerçekler, küresel kriz ve kamu yararı noktasından bakıldığında, kazın ayağı farklı görünebiliyor.
Bizlerin özelleştirmeden anladığı ve doğal olarak bu anlayışla uyguladığı, "sahipliğin el değiştirmesi" oldu.
Oysa özelleştirmeye, "yönetimin rasyonelleştirilmesi" ve "ulusun mal varlıklarının daha verimli kullanılması" noktasından bakılsaydı, belki de devletleştirme süreci yerine, başka bir akılcı yöntem bulunabilirdi.
Devletleştirmeyi zorunlu kılan dinamiklerin, mülkiyet kavramı kadar, kamu yararının nasıl yaratılacağı noktasına taşınması, özelleştirme ezberini yeniden gözden geçirmek gerektiğini ortaya koyuyor.
Olması gereken, ideoloji salıncağında bir uçtan ötekine sallanmak değildir kuşkusuz.
Bir ucunda özelleştirme öteki ucunda devletleştirme olan bu salıncağın, akla ve kriz sonrası dünya gerçeklerine uygun düşecek bir orta noktası yok mudur?
Özerkleştirme gibi...
İyi yönetişim gibi...