kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
25 Ekim 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
ERGUN BABAHAN

Çorba gibi bir karar

Bir parti hem anayasa değişikliği yoluyla kadın-erkek eşitliğini sağlamak amacıyla pozitif ayrımcılık getiriyor, hem de türban düzenlemesiyle kadını ikinci sınıf yurttaş konumuna itiyor. Birbiriyle çelişen iki temel madde bir Anayasa Mahkemesi kararında hem odak olmaya gerekçe gösteriliyor, hem de partiyi kapatmayıp para cezasıyla yetinmeye...
Bir başsavcının mahkemeye sunduğu 400 maddelik delil listesinden sadece 30'u kabul ediliyor, 370'i kabul edilmiyor. Kimi üyelerin değerlendirmeye aldığı delil sayısı ise sadece 10'da kalıyor.
Neresinden tutsanız elinizde kalacak bir dava.
Anayasa Mahkemesi, "Bu parti aslında irticacıdır ama AB yolunda adımlar atmıştır, o nedenle kapatmasak da olur" mealinden bir şeyler diyor özetle.
Hukukta suç sabitse, ceza da sabittir.
Bir parti irticanın odağı haline gelmişse, kapatılır.
İçkili otomobil kullanmak suç ve yasaktır. İçkili araç kullanırken yakalanırsanız, ehliyetinize el konulur ve araç kullanmanıza izin verilmez.
Polis, "Bu adam çok içmiş ama ayık duruyor" diye bir hüküm veremez.
Mahkemenin yaptığı aynen budur. Türkiye'nin en yüce yargı makamı olan, siyasileri Yüce Divan unvanıyla yargılama yetkisine sahip olan Anayasa Mahkemesi, son dönemde tamamıyla hukuki olmaktan çok siyasi kararlara imza atmıştır. AK Parti ile ilgili kapatma davasında verdiği karar da bu doğrultudadır.
Anayasa Mahkemesi'nin bu dönemde verdiği tüm kararlar çok tartışılacak, çok eleştirilecektir.
Ancak AK Parti'nin de bu karardan kendisi adına çıkarması gereken dersler mevcuttur.
Bunların başında da AB süreci gelmektedir. İster kabul etsinler, ister etmesinler. Bugün Türkiye'de toplumun bir kesimi niyet okuyuculuğa soyunmuştur.
Bu insanların bir kısmı ciddi olarak ülkede bir rejim tehlikesi olduğuna inanmaktadır.
Bu insanları rahatlatacak tek şey, reformları AB süreci temeline oturtmaktır.
Anayasa Mahkemesi üyelerini bile etkilemiş olduğu görülen bu süreç, hem Türkiye'nin daha çağdaş, daha demokratik, insan haklarına daha saygılı bir ülke olmasını sağlayacak; hem de korkuları giderici bir etkide bulunacaktır.
Çok konuşulan bir Ulusal Program hala ortada yok.
İktidarın ilk döneminde gösterilen heyecan da ortada yok.
Öyle olunca da bedelini tüm toplum olarak ödüyoruz.