kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
24 Ekim 2008, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak
 
24 Saat
24 Saat
Yine Juliette Binoche ve yine bir Paris filmi...

Oyuncu Bill Murray ile filozof William James'i birleştiren şey

KAYA GENÇ
23.10.2008
* Testere V'in afişinde 'Nasıl bittiğine inanamayacaksınız' yazıyor.
Gerçekten de 2003'te başlayan Testere serisi hiç bitmeyecek gibiydi: Peşimizden elinde elektrikli testeresiyle koşan o meşum mahluk, bir türlü hayata gözlerini yumamıyor, vefat edemiyor, ölemiyor, yaşamını yitiremiyordu. Her yıl arka arkaya bir Testere filmi izlemekle cezalandırıldık.
Şimdi muhtemelen bitmeyecekmiş gibi görünen serinin nasıl bittiğini merak etmemiz için bu filmi bize sunuyorlar.
* Kimse sevinmesin! Testere'nin nasıl bitmediğine inanamayacaksınız! Gelecek yıl yeni bir Testere filmi, serinin altıncı filmi (adı da, sürpriz olmayan biçimde Testere VI olacak) çekiliyor.
* Testere V'in çekimleri 41 gün sürmüş.
Peki geçen hafta burada selamladığımız Marky Mark'ın biraderi Donnie Wahlberg Testere V'de rol alıyor mu? Malum kendisini son filmde seyretmiştik. Cevap: Hayır, o öldü ve bir daha dirilmeyecek.
* Peki bitmek bilmeyen bir film serisine ilham veren testereyi kim icat etti? Yunan mitolojisine göre Daedalus'un (muzur oğlu İkarus güneşe çok yakın uçunca balmumu kanatlarının erimekte olduğunu fark edip dehşete düşmüştü hatırlarsınız) yeğeni Perdix testereyi icat etti. Gerçekte Perdix'ten de önce, neolitik dönemde atalarımız öldürdükleri hayvanların kemiklerini söküp alır, sonra da bu kemikleri testere olarak kullanırlarmış.
Kitapların yalancısıyız.
* Nuri Bilge Ceylan'ın Mayıs Sıkıntısı, Uzak ve İklimler filmleri Antalya'dan ödülle dönmüştü. Yani Koza ve Kasaba'dan sonra bu çok sevdiğimiz yönetmenimiz portakalın tadına varmaya alışmıştı. Lakin Üç Maymun'a ödül vermeyi Altın Portakal jürisi, galiba, gereksiz buldu.
Cannes'dakiler zaten ona en iyi yönetmen ödülünü vermişti.
* Julian Schnabel'in 2007'de aldığı ödülden hazır söz açmışken, sinematograf isimli cihazın (kameranın atası olur) mucidi Louis Lumiere'in 1939 yılında düzenlenen ilk Cannes Film Festivali'nin jüri başkanı olduğunu da hatırlayalım. O yıl Cecil B. DeMille'in Union Pacific filmi festivalde ödül kazanmıştı. Acaba Rüzgâr Gibi Geçti'nin de gösterime girdiği o yıl gazeteler "Lumiere niye Victor Fleming'e taktı?" diye haberler yapmış mıydı?
* Sihirli Şehir'in başrol oyuncusu Bill Murray'in gerçek ismi William James'miş. İngiliz romancı Henry James'in meşhur felsefeci-psikiyatrist biraderinin adı da buydu. Bill Murray'nin sinemada yüz ifadesiyle William James'in Amerikan felsefe dünyasında yaptığına benzer bir devrim yaptığını da kabul etmemiz gerekecek. James'e göre duygu dediğimiz şey, yaşanan olayların sonucu değil, algılanma biçimiydi.
Örneğin (basitleştirmek gerekirse) çikolata yediğimiz için mutlu olmuyor, çikolata yiyişimizi bir mutluluk olarak algılıyorduk. Bir silah görünce korkmamız bir sonuç değil, silahı algılamamızın ayrılmaz bir parçasıydı.
Buradan Bill Murray'nin pokerci suratına geçelim: O hiç renk vermez, ama yine de çok renkli biridir. Kimse Bill Murray için 'sıradan, kuru bir kişilik' diyemez herhalde. Ama yüzüne bakınca orada hiç bir ifade yoktur.
* NBC'nin efsanevi komedi programı Saturday Night Live'da sık sık seyretme imkânı bulduğumuz Bill Murray, Garfield'ın sesi, 2000 yılında çekilen Hamlet uyarlamasının Polonius'u (Hamlet'in sevgilisi Ophelia'nın babası olur), Lost in Translation'da Scarlett Johansson'un Tokyo'daki kankası, aynı günü iyi bir insan olacağı güne kadar yaşamaya mahkûm biri (Groundhog Day), dünyanın en ünlü Hayalet Avcısı ve hatta bir Jim Jarmusch filmi oyuncusudur. Ancak filmin başrol oyuncusu olduğu kadar sanki ana teması, konusu ve her şeyi de olduğu Broken Flowers gibi sanatsal filmlerden çok Murray Hollywood komedilerinde iyidir.
* Juliette Binoche'u Paris isimli bir filmde izleme fikri hiç de çekici gelmiyor desek? Van Gogh'u anlatan bir filmin Amsterdam'daki Van Gogh Müzesi'nde çekilmesi gibi bir şey bu.
Aynı şekilde Julie Delpy'nin Paris'le özdeşleşme çabaları da rahatsız ediciydi.