kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
23 Ekim 2008, Perşembe
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
SOLİ ÖZEL

Ortak akıl arayışında

Son zamanlarda "ortak akıl" terimi Türkiye'de çokça kullanılır oldu. Belli ki toplumun düşünebilen her kesiminde özellikle Kürt meselesi söz konusu olduğunda böyle bir aklın oluşturulması arzusu, beklentisi, ümidi var. Fazlasıyla duygusal ve belirli pozisyonlardan kolay vazgeçmeyen bir toplum için kolay bir iş değil. Hele ki ortalığın toz dumandan geçilmediği, PKK'nın terör eylemlerinin arttığı, şiddet söyleminin zıvanadan çıktığı bu dönemde.
Türkiye 1984-1999 arasında yaşanan düşük yoğunluklu savaşta PKK ile devlet mücadelesinin etnik çatışmaya dönüşmesi tehlikesini atlattı. Bunda din unsurunun, ortak geçmişin, kaynaşmışlığın etkili olduğu yazıldı, çizildi. Doğruluk payı da vardı. Ancak toplumsal barışın korunmasında bu faktörler ancak gerekli koşuldur ve değişen dengelere bağlı olarak yeterli olmayabilirler. Bosna'da savaş çıktığında Saraybosna evliliklerinin üçte biri karışıktı. İnanılmaz bir mezhepler arası şiddet yaşanan Irak'ta bir milyon Şii-Sünni evliliği olduğu söyleniyordu. Dahası karışık mezhepleri barındıran pek çok da aşiret vardı.
Ülkenin özellikle Batısında yaşanan etnik çatışma potansiyeli taşıyan olaylar bu nedenle münferit diye geçiştirilemeyecek bir tehlikeye işaret ediyor. Etnik çatışmayı körüklemek isteyenler Kürt ve Türk milliyetçi hareketlerinde ön plana çıkıyorlar. MHP'nin sertleşmesinin biraz da bu baskıları hissetmesinden kaynaklandığını söylemek de mümkün. Bu türden kutuplaşma ve etnik çatışmayı körükleyecek bir siyaset Türkiye açısından tam bir felaket senaryosudur ve mutlaka bertaraf edilmesi gerekir. Ortak akıl bunu engellemek için oluşturulmak zorunda.

Kürtlerle iletişim önemli
Bu bağlamda Irak'taki Kürdistan Bölgesel Yönetimiyle ilişkilerde başlayan değişiklik olumlu bir adım. Irak'ta Kürtlerin durumu bundan çok değil iki yıl öncesiyle kıyaslandığında çok daha zor. Gerek Kerkük, Musul gerekse başka yerlerde Arap-Kürt çatışmaları artıyor. Ancak ABD daha önce yaptığı gibi Kürtleri kaderlerine terk etmek niyetinde değil. Türkiye'yi Irak Kürtleriyle daha iyi ilişkiye teşvik etmeleri de Irak Kürtlerinin geleceğinin Türkiye'nin tutumuna bağlı olduğunu düşünmelerinden kaynaklanıyor. Irak Kürtlerinin de hem dünyaya ekonomik olarak açılmak, hem de uzun dönemli güvenlikleri açısından Ankara'nın desteğine ihtiyaçları var.
Sonuçta İran'ın Şiileri, Arap devletlerinin Sünnileri destekledikleri Irak siyasetinde Kürtlerin de özellikle ABD tedricen devreden çıktıktan sonra en büyük dayanaği Türkiye olacak. Bugüne dek Türkiye kendi Kürt sorunu nedeniyle Irak Kürtlerini muhatap almak istemedi. Fakat Irak'ta ve onun uzantısı olarak bölgede şekillenen yeni stratejik dengelerde Kürtlerle daha yakın ilişki kurmanın avantajları var.
Bunlardan birincisi tabii PKK ile mücadelede işbirliği. İkincisi Türkiye doğal kaynakları nedeniyle giderek zenginleşecek bölgeyle ticaret ve yatırım ilişklerini derinleştirecek. Üçüncüsü ABD'nin Irak'tan bu ülkede siyasi denge kurulmadan çekilmesinin yaratabileceği kargaşayla bağlantılı. Irak'ta Şiiler ve Sünniler Amerikan birlikleri çekildikten sonra kanlı bir hesaplaşmaya giderse Türkiye'nin güneyinde istikrarlı, Türkiye'ye bağımlı ve dostane ilişkiler içinde bir bölge tampon vazifesi görecektir.
Tüm bu nedenlerle Genelkurmayın da anlaşılan desteklediği hükümetin Irak Kürtlerine yönelik yeni açılımını kuvvetle desteklemek gerekir. Yeter ki işin Türkiye ayağında da benzer bir cesaret ve gerçekçilik gösterilebilsin.