kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
23 Ekim 2008, Perşembe
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

"Kürt realitesi"ni de "Regl gerçeği" gibi cesaretle değerlendirebilecek miyiz?

Yine ağaçlara takılıp, ormanı gözden kaçırmak tehlikesi ile karşı karşıyayız galiba.
Bütün dünyayı sarsan finansal kriz, şimdi global bir durgunluğa dönüşüyor.
Biz ise bu olayın Türkiye'ye yansımalarına karşı önlem alacak yerde, "Hangi muhalif zenginler iktidarı zayıflatmak için krizi körüklüyor" tartışmaları içindeyiz.
"Kürt realitesi" ile "Bölücü terör" ü birbirlerinden ayıramadığımız için, DTP'li sözcülerin söylemlerini, siyasetçilerin değil savcıların değerlendirmesini bekliyoruz.
Berlin Duvarı'nın yıkılması ertesinde dünyada yer alan siyasal ve ekonomik değişim sürecini tam değerlendiremedik.
Bu süreç henüz 20 yılını tamamlamadı.
Ama bir bakın dünya haritasına.
Sovyetler Birliği yok. Yugoslavya yok. Irak Amerikan işgali altında. Komünist Çin kapitalist oldu.
Farkında değil misiniz. Türkiye'nin yerleşik merkez partileri eridi.
Bundan 20 yıl önce gerçekleşseler kimsenin kabul edemeyeceği söylemler, bugün günlük siyasetin olağan öğeleri.
Unuttunuz mu sanatçı Ahmet Kaya bir toplantıda Kürtçe şarkı söyledi diye olanları.
Bunun gibi 1960'lara kadar bir toplantıda Nazım Hikmet şiiri okuyabilir miydiniz?
Bırakalım böyle yüksek düzeydeki konuları.
İnsanların cinsel yaşamlarına ait değerlendirmelerin "müstehcen" ile "porno" arasındaki bir yerde algılandığı yakın yılları unuttunuz mu?
Dün üç önemli gazetede üç önemli yazar "Regl" olgusu üzerine yorumlar yazmışlardı.

Regl üzerine çeşitlemeler
Sabah'ta sevgili Engin Ardıç, sünnet ile regli karşılaştırırken, şöyle noktalamıştı yazısını:
-Yoksa, ne konu komşuya "müjdeler olsun a dostlar, kızım âdet gördü" diye böbürlenmek marifettir, ne de "müjdeler olsun a dostlar, bizim oğlanın pipisinin derisini kestirdik" diye şişinmek... Birinci olay farzdır çünkü, ikincisi, adı üstünde, sünnet.
Birincinin sıkıntısı yıllarca her ay yaşanır (yaşanmaması apayrı ve yepyeni bir sıkıntı başlangıcıdır!), ikincinin gerginliği bir kereye mahsustur. Bisikleti görünce de geçer. Fakat ille de oğlana bisiklet almayı biliyorsanız, kıza da uygun bir blucin, etek, takı falan alacaksınız, eşek değilseniz.
Milliyet'te Ece Temelkuran ise, konuya şöyle yaklaşmıştı:
-Ankara'da bir aile, kızının kadınlığa geçişini, bu dertli baharın başlangıcını, kadınlığın nisan ayını kutladı. Bu kutlama, kadınlığın yası tutulmamış binlerce yıllık katlinin kurbanlarına mezarlarında bir nefes aldırdı. Ben bir nefes aldım. Siz de bir nefes alın. Aramıza bir küçük kadın daha katıldı. Benim küçük kız kardeşim, kanaya kanaya kadın olunuyor görüyorsun. Ama sakın unutma, o kan temizdir. Çünkü ölümün değil, hayatın başlangıcının işaretidir. Sen hayatsın artık, sen hayat verebilirsin; kan bunun işaretidir.
O kanın kıymetini bil, sakın utanmaya kalkma çünkü o kan tanrılardan bile daha eskidir.

Tampon devrimi
Hürriyet'in yazarı Ayşe Arman'ın yorumu da şöyleydi:
-Naçizhane fikrim, bence regl partileri yerine, kızlarımıza bunun tamamen normal bir şey olduğunu öğretmek. Saklamaya gerek yok ama kutlamaya da gerek yok. Adet görmek, hayat akışını bozmaz. Spor yapabilirsin. Koşup, zıplayabilirsin. Bikini giyebilirsin. Hatta yüzebilirsin. Üstelik tampon diye de bir gerçek var. Küçük, müthiş bir icat. Hiç anlamam koca koca kadınlar bile kullanmaktan imtina eder. Eğer adam gibi kullanmayı bilirsen sakıncası yok ki. Sık sık değiştireceksin ve içeride unutmayacaksın. E artık o bilincin de olsun. Ama bizde hala "Yok kızlık zarıma zarar verir, yok bilmem ne!" denir.
Bu yazıları okurken 1970'li yılları hatırladım. TRT'nin tek kanallı televizyonunda Prof Dr. Rasim Adasal'la kadın-erkek ilişkileri üzerinde bir program yapmıştım. Program bitince Konya'nın bir köyünden bir izleyici telefonla aradı ve "Bu programı 18 yaşındaki kızımla birlikte seyrettim. Bir daha onun yüzüne nasıl bakacağım" diye azarladı beni.
Şimdi kitle gazetelerinde regl üzerinde yorumlar yayınlanıyor.
Aynı anda da Anayasa Mahkemesi türban kararının zorlayan gerekçelerini yayınlıyor.
Ne dersiniz?
"Kürt realitesi" ne de "Regl" kadar cesur yorumlarla girebilecek miyiz?