kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
21 Ekim 2008, Salı
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
ERGUN BABAHAN

16 Mart'tan Ergenekon'a

Sömestr tatilinin ardından İstanbul'a gelmeye hazırlanırken İzmir'den mahalle arkadaşım ve bir sınıf üstüm Savaş Nokay aradı.
Ortamın gergin olduğunu, her an bir şey çıkabileceğini anlatıp "Sen en iyisi 15 Mart gibi gel, zaten okula giremiyoruz, bu arada okul da kapanabilir" dedi.
Sözüne uyup 15 Mart günü İzmir'den feribota bindim, 16 Mart sabahı İstanbul'daydım.
Sonra üşenir götüremem diye annemin bir arkadaşına gönderdiği yeşil Dalan sabunu, kaşar peyniri gibi malzemeleri bırakmak için Kadıköy'e geçtim.
Oğlu ve kızları ısrar edince de o gece orada kaldım. Gece televizyonun karşısına geçinceye kadar faciadan haberim yoktu.
Vapurdan inip doğrudan okula gitmemek hayatımı yakından etkilemişti belki de.
Çünkü 16 Mart günü İstanbul Üniversitesi Hukuk ve İktisat Fakültesi öğrencilerinin üzerine ana binadan çıkışta bomba atılmış, ardından da ateş açılmıştı.
Bu saldırının bedeli gencecik 7 insanın ölmesi, çok sayıda öğrencinin de yaralanması şeklinde ödendi.
Darbe ortamına hazırlık yolunda en önemli adımlardan biriydi.
O zaman adını tam bilmiyorduk ama Ergenekon devredeydi.
Hrant Dink cinayetinde olduğu gibi, kimi kamu görevlilerinin koruma ve kollaması altında gerçekleştirilmiş bir katliamdı.
Katiller, onları yönlendirenler hiçbir zaman bulunamadı.
Bulunması da mümkün değildi.
Hukuk Fakültesi'ni bitirip avukatlığa başlayan kimi arkadaşlarımız olayın peşini bırakmadı ve konuyu yıllar sonra yargıya taşıdı.
Karar dün çıktı.
Dava zamanaşımından düştü.
Dün haber kanallarında Ergenekon duruşmalarının başlangıcını izlerken bu haber ajanslara düştü.
Okul kapısında insanların ölümüne karar verenlerden hesap sorulamadı.
Türkiye 1978'de soramadığı hesabın bedelini 12 Eylül sabahına kadar ödedi.
Bugün o cinayetlerin bir merkezden planlanıp yönetildiğini biliyoruz artık.
Sadece biz bilmiyoruz, tüm Türkiye biliyor.
Sonucu ne olursa olsun Ergenekon Davası bu açıdan bir milattır.
Kendi darbelerine ortam hazırlamak için kimilerinin gazetelere bomba attırdığı, ardından Danıştay'a saldırı düzenlettiği bu iddianamede var.
7 İstanbul Üniversiteli gencin bu kadar şansı bile olamadı aslında.
Ergenekon aslında o davanın zamanaşımından düşmesi değil, farklı zanlılar üzerinden yeniden açılması anlamına geliyor.
Onun için Ergenekon'u önemsiyor, takipçisi olmaya çalışıyorum.
Kimse kendi siyasal amaçları uğruna, vatan-millet adına insanların hayatıyla oynamasın, oynamaya cesaret edemesin istiyorum.
Bu ülkede konumu, rütbesi, geçmiş başarıları ne olursa olsun, kimsenin hukuk dışına çıkmasına izin verilmeyeceğinin, çıkandan hesap sorulacağı anlayışının bu ülkede yerleşmesini istiyorum.
Evet dava kendisine verilen öneme yakışmayacak bir kargaşa ortamında başladı.
Sadece duruşma salonu değil, dışında da çirkinlikler yaşandı.
Daha düzgün bir ortamda, avukatların savunma hakları kısıtlanıp zedelenmeden bir ilk duruşma yapılsaydı, şık olurdu.
Bunun olmaması bu davanın anlam ve önemini azaltmaz. Bu davanın içeriği salonun metrekaresinden çok daha önemlidir.
Ama salonun düzeninin içeriğine uygun hale getirilmesi şart.