kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
19 Ekim 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
MUHARREM SARIKAYA

Ankara kokusu

Ağustosta baş gösterdiğinde neden belliydi; su yoktu...
Zaten ilgililer de mantıklı bir açıklama getirmişti:
"Kanalizasyona fazla su gitmeyince katı atıkların akışkanlığı azaldı, dolayısıyla kokusu kente yayıldı..."
Kızılırmak suyunun başkente verilmesiyle birlikte su gideri artınca koku da azalmıştı.
Ancak son günlerde yeniden hortladı...
Hem de ne hortlama...
Burun direğini kıracak boyutta...
Önce caddeleri; sonra binalarımızın girişini sardı.
Şimdi ise mutfak, banyo giderlerinden yükselip odalarımıza doluyor.
Sanıyordum ki sorun sadece bizim mahallede...
Oysa dün konuştuğum farklı semtlerde oturan insanların anlatımlarından da anladım ki başkentte birçok kişinin derdi.
Özellikle de restoran ve kafe gibi yerlerin yoğun olarak bulunduğu mahallelerle alt kotta kalan bölgelerde çekilmez hale gelmiş durumda...

Sorun
Kızılırmak değil
İyi de daha düne kadar Hatip Çayı'nın üstü açık aktığı bölgeler dışında hiç hissedilmeyen kanalizasyon kokusu nereden çıktı?
Başkenti bu koku nasıl sardı? Baştan söyleyelim, kokunun Kızılırmak suyu ile alakası yok.
Çünkü Kızılırmak suyunun kokusu, balçık, gömü; bu ise kanalizasyon...
Peki, nedeni ne?
Ankara Su ve Kanalizasyon Genel Müdürü Kamil Kılıç dahil tam olarak nedenini bilen yok.
Kılıç, telefon konuşmamızda nedeni önce "yaklaşan seçime" bağladı; "Seçim geliyor ya, o da koku algısını yükseltmiş olabilir" dedi.
Kendisini gazetemize davet edip, Çevre Bakanlığı'nın önündeki kokuyu kendisinin de hissetmesini rica ettik.
Sanırım bize inandı, başladı sorunu anlatmaya.
Aslında ASKİ Genel Müdürü dert yanmakta haklı. Anlattığına göre kanallardaki kokunun birinci nedeni planlama ve uyumsuz ağaçlar.

Evde dana besler gibi
Örneğin bir zamanlar gecekondu semti olan, bugün dev binaların yükseldiği yerlerde kökleri kanalizasyon şebekelerinin düşmanı olan kavak benzeri ağaçlar dikilmiş.
Susuz kalan ağaç, umudunu altından geçen kanalın içindeki suya bağlamış; kökleri önce boruların etrafını sarmış, ardından içine girip set oluşturmuş ve yaşam suyunu karşılamaya başlamış.
Aynen kedi, köpek gibi evcil hayvanları sokağa atıp, yerlerine dana, keçi, koyun, deve alıp bakmak gibi bir durumun sonucu başkenti bugüne getirmiş.
Kanalların akıntısını engellememiş ancak içerde su birikintisine de yol açmış.
O da kokunun geriye doğru ilerleyip, rögar kapaklarından cadde ve sokaklara, giderlerden de evlere yayılmasına neden olmuş.
Sadece ağaç kökleri değil, bir de restoranlar ve kafeler sorunu yaşanıyormuş.
Kullandıkları yanmış yağın yanı sıra mutfaklarındaki deterjan atıkları da kanalların içinde kalın yağ tabakaları oluşturuyormuş.
Bu da tıkanmaya yol açıyormuş.
Geçmişte gecekonduya göre döşenmiş altyapılarının üzerine dikilen onlarca katlı binaların yükünü de eklemek gerekirmiş.
Özetle, kent kültürüne uygun olmayan planlama koku patlamasını da beraberinde getirmiş.
Şimdi yeni alınmış teknolojik üstünlüğe sahip kanal robotları ile sorun giderilmeye çalışılıyormuş.
Bir de iki tarafından kapatılıp, içinde patlama yapılarak temizlik gerçekleştirilecekmiş.
Bu önlemler sorunu çözer mi bilmeyiz.
Ancak bir gerçek var ki, havaalanına inince ağıl, kente girince de kanal konusundan başkent bir an önce kurtulmalı...
Çözümde de görev sadece Büyükşehir'e değil, başta ilçe belediyeleri olmak üzere herkese düşüyor...