kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
16 Ekim 2008, Perşembe
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
MELİHA OKUR

Irak'ta enerjinin patronu belli oluyor!

Küresel mali kriz, "bölgesel jeopolitik değişimleri" beraberinde getiriyor. Görünen o ki, bu çerçevede en büyük değişiklik Türkiye'nin de içinde bulunduğu coğrafyada olacak!
Bu coğrafyada para ve enerji buluşuyor. Bölgede enerji kaynaklarının adresi belli. Ancak enerji kaynağında adresin belli olmadığı, boşlukta sallanan tek bir ülke var: "Irak."
Irak'ta enerjinin patronu kim? Belli değil.
Geçen temmuz ayında petrol fiyatları 150 dolara fırlayınca Irak Ulusal Hükümeti harekete geçmiş, 150 enerji şirketi ile görüşüp, 35 şirkete ön yeterlilik verip beklemeye başlamıştı.
Görünen o ki, küresel mali kriz hesapları değiştirdi. Petrol fiyatları başaşağı gitmeye başlayınca, Irak devreye girdi. Küresel krizin göbeğindeki İngiltere'de hafta başı 3 gün süren bir görüşme maratonu başlattı. Herkes "İngiltere modeli" üzerinde kafa patlatırken, Iraklılar, Londra'da 35 şirket ile petrol yatırım pazarlığının çerçevesini çizdi. Toplantılar, dün akşam sona erdi. Enerjinin patronu kim olacak, göreceğiz.
Gelin görün ki, bu pazarlıklarda Türkiye ortada yok! Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ne yaptı? Bilmiyoruz.
Çünkü her zaman olduğu gibi yine kafamız karışık. Terörü tartışıyoruz! Oysa sorun terör değil ki? Terör, bir sonuç!
Önemli olan neden! Türkiye, enerji kaynakları savaşında olaylara sonuç üzerinden çözüm bulmaya çalışıyor.
Yanlış üstüne yanlış yapıyor.
İnsan nedenini bilmediği sorunu çözebilir mi? Çözemez!
Irak'ta neden, ekonomik! Artık kabul edelim. Bu ülke üçlü bir yapı tarafından yönetiliyor. Sünni, Şii ve Kürtler birlikte karar alıyor. Türkiye olarak bugüne kadar "Kuzey Irak" dediğimiz yapıyı oluşturan Kürt Federasyonu'nu tanımadık, " Gayriresmi" dedik. Irak'ı "Kabul" ettik.
O yüzden Irak ile sağlıklı bir ilişki kuramadık, sağlam bir Irak politikası oluşturamadık.
Ve, 2008'in ikinci yarısından itibaren Irak ile ilişkilerde keskin bir dönüş yaptık. Irak'ta ağırlığı Dışişleri Bakanlığı'na verdik. Genelkurmay'ı geri plana çektik.
Şimdi bunun sonuçlarını göreceğiz. Bu süreçte Dışişleri Bakanlığı'nın önceliği ile Genelkurmay'ın önceliği birbiriyle örtüşmezse ne olur? Galiba sorun bu!..
Tablo, "Ya Aktütün, ya 35 şirket!" dedirtiyor. Buna gerek var mı?!