kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
11 Ekim 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Buyrun bir kültür seçin

Adı nedeniyle bende hep 17. yüzyıla ait bir yazarmış izlenimi uyandıran Le Clezio Nobel'i alınca "Fransız kültürü öldü mü" tartışmasının bir kere daha canlanacağına kimsenin kuşkusu olmasın. Geçen yıl Time dergisinin "öldü" diye vurduğu yumruk epey gürültü koparmıştı. Zaten Nobel'in yeni çocuğuna da aynı soru sorulmuş o da "nasıl olabilir, çok zengin bir kültürdür bu" demiş.
Bunda hiç kuşku yok. Dünyaya felsefi düşünce sistemleri, sanat akımları, bilim adamları, yazarlar, müzisyenler armağan etmiş bir kültür Fransız kültürü. Hatta Walter Benjamin Paris'i "19. yüzyılın başkenti" diye tanımlamıştı ki, doğruydu.
Fransa'ya bu niteliğini kazandıran bilimle/teknolojiyle kültürü bir arada götürebilmesiydi. Bizde çok yapılan bir ayrımla söyleyecek olursak uygarlık-kültür ayrımında Fransa iki limana da demir atmış bir ülkeydi. Evrensel olduğu düşünülen ve bilimle teknolojiye dayalı uygarlık ile yerel olduğu varsayılan kültür Fransa'da, 19. yüzyılda da 20. yüzyılın önemli bir bölümünde de eşanlı olarak üretildi. Fransız kültürü sadece felsefeciler, romancılar, şairler ve tiyatro değildir. Curie'lerdi, Pasteur'dü, matematikçi cumhurbaşkanlarıydı.
20. yüzyılın ikinci yarısında hızlanan, sonunda tamamlanan, 21. yüzyıl başında da Fransa'nın neredeyse "dışlanmasına" yol açan süreç bana kalırsa biraz da yarattığı kültürle mağrurlaşmış bu ülkenin yeterince teknoloji üretememesi yüzündendi. Kaldıraç noktası artık Amerika'ya geçmişti. İster istemez Amerikan kültürü de Amerika kökenli teknolojiye bağlı olarak dünyanın geri kalan kısmına taşınacaktı.
Peki, neden hala akıllarımızda bir Fransız kültürü ve onun şaşaası var da Amerikan kültürü deyince hep daha basit, sıradan, gündelik şeyler anımsıyoruz? Bu, bütün o resim akımları, bütün o romancı birikimi, bütün o müzisyenler kuşağı, şairler düşünüldüğünde Amerikan kültürünün özüne yapılmış büyük bir haksızlık.
Evet, bir abartıydı ve kendisi de yeterince açıklayamadı ama Sartre'ın "20. yüzyılın en büyük romanı Amerikan romanıdır" lafı bile Amerikan kültürü dediğimizde sadece hamburgeri, çikleti, kot pantolonu anımsayışımızın ne kadar yanlış olduğunu gösteriyor. Ama niye?
Ben iki neden önereyim: birincisi bu kapitalizmin getirdiği bir durum veya sonuç. Kapitalizm Faulkner'ı, Cage'ı, Rothko'yu değil diğerlerini pazarlıyor. Para ve güç orada. İkincisi resim, müzik, edebiyat yüksek kültürle ve eğitimle ilgili. Oysa diğeri gündelik ve sıradan olanı kuşatıyor. Birisi üretime diğeri tüketime dönük. Buna bir de Amerika'nın teknolojik öncülüğü ve onun getirdiği "yeni bilinç" eklenince bilmece tamamlanıyor. Ama ben gene de çok önemsediğim bir başka noktayı daha şu tartışmaya katayım.
Amerikan kültürü demokrasiyi de gündelik hayatın bir parçası yapmıştır. İtirazları biliyorum ama gene de Amerika'nın sınıfsız bir topluma sahip olduğunu ve herkesin olduğu gibi yaşamasının bir hak olarak görüldüğünü unutmamak gerek. Oysa Fransa'da eğitimli değilseniz, yüksek bir sınıftan veya aileden gelmiyorsanız pek yapabileceğiniz bir şey yoktur. Lafın kısası sınıflı toplumun güçlüğüyle gerçek anlamda yatay biçimde örgütlenmiş demokratik toplumun arasındaki fark Amerikan kültürünün ve onun içerdiği "kolaycılığın" hiç değilse "rahatın" bütün dünyada egemen olmasına yol açtı.
İş "Amerikan kültürü"nden çok "Amerikan tarzı hayat"taydı . Buna Fransız kültürünün ipi elinden kaçırdıktan sonra takındığı dışlayıcı, hatta küstah tavrı ekleyin o kültürün "öldü mü" diye sorgulanmasındaki neden büsbütün berraklaşır.
Ama bu politik ve ekonomik gidişle bir dönem sonra Time başlık atar ve "Amerikan kültürü öldü mü" diye sorarsa şaşırmam.
Hem tıp hem edebiyat Nobel'lerinin Fransa'ya verilmesini siz yoksa tesadüf mü sanmıştınız?