kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
4 Ekim 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
ERDAL ŞAFAK

Zor günler

Başbakan Erdoğan 4 günlük Türkmenistan ve Moğolistan gezisine gönlü rahat çıktı: "Şu anda sıkıntı sözkonusu değil."
"Sıkıntı" ile elbette, küresel finansal krizin Türkiye'ye olası yansımalarını kastediyor. Ve sorun olmadığı için "Mevduat güvence limitleri"ni (Halen 50 bin YTL) yükseltmeyi düşünmediklerini belirtiyor.
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz ile TMSF Başkanı Ahmet Ertürk de dün açıklamalarıyla Erdoğan'ı desteklediler: "Siyasi ve makro istikrar var, kamu maliyesi güçlü, Merkez Bankası sıkı para politikası uyguluyor. BDDK gelişmeleri yakından izliyor. Mevduat güvence limitini yükseltmeye ihtiyaç yok."
Her ne kadar dünyada farklı eğilimler ortaya çıksa da (ABD'de mevduat güvencesi 100 bin dolardan 250 bin dolara çıkıyor, İrlanda sınırsız güvenceye geçti, İngiltere, Fransa ve Yunanistan da yükseltiyor) biz Erdoğan ile finansal kesim sorumlulukların açıklamalarını rahatlatıcı buluyoruz.
ABD'den sonra Avrupa'nın büyük bankalarının da temellerini sallamaya başlayan finansal krizin Türkiye'yi derinden etkilemesi olasılığı gerçekten az. Bu şanslı konumu birçok etkene borçluyuz: 2001 krizinden sonra bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılması ve çok sıkı kuralların getirilmesi gibi. Batı'daki el konulmuş veya devletleştirilmiş bankaların Türkiye'deki birimlerinin de aynı sıkı kurallara bağlı olmaları gibi. Türk bankalarının krizin bir numaralı sorumlusu olan "Yüksek riskli konut kredileri" türünden finansal araçlara yatırım yapmamaları gibi. (TMSF Başkanı Ertürk de dün bunu Türkiye'nin göreceli rahatlığının temel nedenleri arasında saydı.)

Ya durgunluk kapıyı çalarsa?
Ancak sorun sadece finansal krizin mümkün olduğunca hafif atlatılmasında değil; ondan da öte ve önce, bu kasırganın reel ekonomiye zararının asgariye indirilebilmesinde yatıyor.
Dış borçlanmanın artık iyice zorlaşacağını tüm bankacılar kabul ediyor. Bulabilenler ise hayli yüksek faiz ödeyecekler. (Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Ersin Özince "Libor+1.5 puan" tahmininde bulunuyor.)
Bankaların dış kredi imkânlarının daralması içerde de benzer gelişmeye yol açacak. Hem güçlü nakit bulundurma ihtiyacı, hem de kaynak azlığı nedeniyle bankalar, kredi açarken "Seçici" davranacaklar. Bu da özellikle iki kesimi sarsacak:
Küçük ve orta boy işletmeler, yatırımdan vazgeçtik finansman kredisi bile bulamayabilecekler. (Sonucu: Küçülme, istihdam azalması. Kimileri için de -ne yazık ki- iflas!)
Bireyler ise konut, otomobil, tüketim gibi kredilere eskisi kadar kolay ulaşamayacaklar. (Sonucu: Tüketim, dolayısıyla talep daralması. Daha kötüsünü dün Erdoğan satır aralarına sıkıştırdı: "Özellikle çekler meselesi, tabii ki bankamatikler, kredi kartları, tüketici kredileri... Bunlar üzerinde daha hassas davranmak suretiyle, buralardan bizlere zaaf belirtileri doğmasın istiyoruz.")
Ne yazık ki, hepsi bu kadar da değil: Resesyon heyulası ufukta göründü. ABD'nin 2 yıllık durgunluk döneminin eşiğinde olduğu kesinleşti. O da 700 milyar dolarlık kurtarma paketi kabul edilirse. (Bu yazıyı hazırlarken Temsilciler Meclisi'ndeki oylamaya daha birkaç saat vardı.)
AB'nin en büyük 4 ekonomisinden biri olan Fransa'nın resesyona girdiği dün resmen açıklandı. Almanya, İngiltere, İspanya, İtalya gibi diğer büyükler de durgunluğun nefesini enselerinde hissediyorlar. IMF'nin dün açıkladığı raporda da, "Finansal krizin Batı'da derin bir resesyona yol açacağı" uyarısı yapılıyor. (Bu ülkelerdeki resesyonun Türkiye'ye de faturası çıkacak; zira hepsi de büyük ihracat pazarlarımızın başında geliyorlar.)
Ve hemen tüm hükümetler reel ekonomiye can suyu vermek için çabalıyorlar: Örneğin ABD'de otomotiv sektörüne 25 milyar dolarlık kurtarma paketi hazırlandı. İsveç'te "Volvo"ya işçi çıkarmaması için 200 milyon kron yardım aktarıldı. Fransa'da inşaat sektörüne destek için devlet 30 bin konut satın almaya, ayrıca küçük ve orta boy işletmelere 20 milyar avro kaynak hazırlamaya karar verdi.
Ankara'nın da reel ekonomi için acilen birşeyler yapması gerekiyor. Yoksa durgunluğu ve onun sürükleyip getireceği riskleri (Daralma, işsizlik, yoksullaşma ve bunların tetikleyeceği istikrarsızlık) göğüslemek kolay olmayabilir.