kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
1 Ekim 2008, Çarşamba
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
HAŞMET BABAOĞLU

Magazin çılgınlığı ve Lev Tolstoy

Zaman tünelinde geriye doğru gidelim mi? Dünyanın çok büyük çalkantıların eşiğinde olduğu bir döneme; 1910'a mesela...
Lev Nikolayeviç Tolstoy'un Yasnaya Polyana'daki yazlık evine bakalım mı?
Anlatmak istediğim bir şey var çünkü...
Peki ne görüyoruz orada?
Kapının hemen önünde ve verandada yanlarında fotoğraf makinelerinin aksamının bulunduğu ağır sandıklarıyla bekleşen gazeteciler!..
Artık 82 yaşına varmış olan büyük yazarın nevrotik ve gösteriş budalası karısını içeri girmek için ikna etmeye çalışan; sekreteri Çertkov'un gözüne girip mahrem bilgiler edinmeyi amaçlayan bir basın ordusu!
Aslında onca yol tepme ve onca eziyet karşılığında bir parça dedikodu, bir iki kare resim yetiyor bu gazetecilere!
Tolstoy'un karısı Sofya Andreyevna o yıl günlüğüne şöyle not düşüyor: "Ruslar bir yana, Paris'te bile sabah gazeteleri bizim hakkımızda cazip ve merak uyandırıcı dedikoduları yazar. Doğru olup olmaması umurlarında değildir. Kont Tolstoy kahvaltıda ne sever, diye sorarlar. Kendi saçını kendi mi kesiyor; Vaftiz gününde ona bir hediye aldınız , diye sorarlar.
Anna Karenina'nın; Savaş ve Barış'ın yayımlanmasının üzerinden on yıllar geçmiş...
Tolstoy mülk edinmenin günah olduğuna inanıp bütün mallarını köylülere dağıtmış...
Artık Ortodoks Hıristiyan köklerinden çok ayrı bir din arayışı içinde...
Fakat gazeteciler ne romanlarıyla ne de yeni inancıyla ilgililer.
Kontesle Kont arasında yeni bir kavga var mı; " ufukta ayrılık gözüküyor mu ", onu araştırıyorlar.
Kontes Sofya Andreyevna da doğrusu onları eli boş göndermiyor!
Ya kocasının tuhaf huylarından şikayet ediyor ya da zamanın şık dergileri için ailenin hala zengin ve güçlü olduğunu çağrıştıracak fotoğraflar çektiriyor!
Dediğim gibi 1910 yılındayız.
Tolstoy'un Kasım ayının 20. gününde Astopovo istasyon şefinin evinde ölmeye yatıp son nefesinde " İşte o! Ne sevinç! " diye fısıldayarak dünyaya veda ettiği yılda...
Günümüzde paparazzi çılgınlığını; her şeyi magazinleştirme hastalığını; medyatik meraklarımızın sığlığını nevzuhur bir şey olarak değerlendiriyoruz!
Hani dünyada Hollywood ve Hollywood medyası olmasaydı; bizde de televoleler gemi azıya almasaydı; bütün bunlar başımıza gelmeyecekti gibi bir anlayışımız var!
Yanlış bu!
Ve eksik!
"Televizyon çıktı, böyle oldu" diyerek magazin çılgınlığını anlayamayız.
Neden sizi o kadar geriye; bugünden yaklaşık yüzyıl öncesine; olstoy'un evine götürdüğümü anladınız, değil mi?
Adam hayatının büyük bölümünü gözlerden kaçmak, bir hırka bir lokmayla yaşamak üzerine kurmak için hırpalanıp durmuş!
Çok büyük bir yazar ve bir bilge...
Fakat elinde olmaksızın bir "kusuru" var.
Ünlü!
Kaynak kitaplarda büyük yazarın ölümünün anlatıldığı satırlar genellikle şöyledir: " Lev Tolstoy, hiç değilse hayatının son günlerini huzur içinde geçirebilmek için 1910 yılının soğuk bir sonbahar günü meçhul bir yöne doğru trene biner. Evinden kaçmıştır; karısından, on üç çocuğundan ve başının etini yiyen gazetecilerden kaçmıştır. Bu zor yolculuk Astopovo istasyonunda son bulur."