kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
29 Eylül 2008, Pazartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Hiç okumadan sadece dizi izleyerek kültür oluşabilir mi?

Uzun yıllar önce yazılarını adeta anlaşılmasın diye çok karmaşık yazan bir meslektaşımız vardı Milliyet'te.
O dönemde Milliyet'in Yazı İşleri Müdürü olan Hasan Pulur, 12 Mart askeri müdahalesi sürecinde Sıkıyönetim Komutanlığı'na çağırılmış. Aynı zamanda 1'inci Ordu Komutanı da olan ve sertliği ile tanınan Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral, Hasan Pulur'u uyarmış:
- Bir yazarınız var. Galiba bizi eleştiriyor. Yazdıklarını anlarsam gazeteyi kapatırım, demiş.
Gazetenin Aydın Doğan'dan önceki sahibi Ercüment Karacan'la sohbet ediyorduk.
Söz konusu yazarı okuyup okumadığını sorduğumda gülerek şu cevabı vermişti:
- Onun yazılarını okumuyorum. Filme alınmalarını bekliyorum!
Ercüment Karacan'ın cevabındaki "Filme alınmalarını bekliyorum" söylemi, okunmaları göz korkutan kitaplar için de hâlâ kullanılmaz mı?
- Tolstoy' un Harp ve Sulh'unu okudun mu?
- Hayır ama filmini gördüm.
Bunu mizaha aktarırsanız şu tür diyaloglar da çıkabilir:
- Encyclopaedia Britannica'yı okudun mu?
- Hayır okumadım. Filme alınmasını bekliyorum.

Kitapsız edebiyat
Günümüz Türkiye'sinde bu tür diyalogların, edebiyatımızın anıt isimlerinin yapıtları için nasıl geçtiğini de biliyoruz.
- Reşat Nuri Güntekin'i sever misin? Onun romanlarını okudun mu?
- Çok severim. Romanlarını okumadım ama televizyonda sürekli Yaprak Dökümü'nü izliyorum.
- Halit Ziya Uşaklıgil'in edebi kişiliği hakkında ne düşünüyorsun? Romanlarını nasıl buluyorsun?
- Halit Ziya'nın edebi kişiliği hakkında hiçbir düşüncem yok. Ama Aşk-ı Memnu dizisini eskiden de izlemiştim, şimdi yeni çekimini de izliyorum.
Aslında klasik olmuş edebiyat yapıtlarının film veya televizyon dizisi olması, tabii ki kitlesel kültüre katkı sağlar. Sonuçta bunlar popüler kültürün öğelerine de dönüşür.
Ama "Okumak" farklı bir şeydir.
Okumak, akılda kalması gereken bölümleri süzmek ve bütünü yorumlamak gibi beynin çalışmasını gerektiren faaliyeti, bir senariste ve bir yönetmene bırakmak, herhalde çok parlak bir konum değildir.
Neticede "Kültür" sadece görsel bir olgu değildir ki.
Dünkü Zaman'da Selim İleri bu konuya yaklaşımını şöyle seslendirmişti:
- Klasiklerimizin -Aşk-ı Memnu çoktan beri Türk romanının klasiği- doğru dürüst okunmadan televizyonda, sinemada, tiyatroda tuhaf kılıklar edinmesi, saklamak istemiyorum, bana ürkütücü geliyor. Çünkü günümüzün aylak okuryazarı, seyrettim, bir daha niye okuyayım diyor, geçip gidiyor. Hatta romancılığa sıvanan kişiler bile.

Bihter ve Ferhunde
Sonuç ortada...
Dizi yapılan romanın kahramanları sadece birer konu mankeni olmaktadırlar.
Burada izleyici kitle, oyuncuların kişiliklerine ve davranışlarına takılmaktadır.
Artık "Bihter" değil, o rolü kim üstlendiyse onun özel yaşamı, güzelliği, ilişkileri ve bikinili görüntüsü kitlelerin kültürünü oluşturmaktadır.
Artık Yaprak Dökümü'nün kendisi değil, "Ferhunde"yi canlandıran aktrisin sanal ve gerçek dünyadaki davranışları arasındaki karşılaştırmalar önemli olmaktadır kitlenin sözde kültüründe.
Tabii ki ne sinema sanatını ne de televizyon dizilerine akıtılan bilgiyi ve emeği küçümsüyoruz.
Ama Selim İleri'nin deyişi ile "günümüzün aylak okuryazarı" diye bir gerçek de var toplumsal ve siyasal yaşamımızda.
Dünya tarihini de Türk tarihini de okumadan, bugüne dünden göndermeler yapanlara rastlamıyor musunuz? Siyaset, hukuk, sosyoloji gibi önemli bilim dalları ve bunların kitapları hiç yokmuş gibi, her gün yeniden Amerika'yı keşfeden amatör teorisyenler sizin de canınızı sıkmıyor mu?

Selim İleri ne diyor?
Yeni "Aşk-ı Memnu"yu televizyonda izlerken, Selim İleri'nin şu gözlemlerini hatırlarsınız inşallah:
- Günümüzün kentsoylu dünyası aşkları bir iki günde tüketirken, Bihter'in Behlûl'e cinnetli tutkusu, rahat hayat koşullarındaki seyirciye inandırıcı gelebilir mi, Aşk-ı Memnu on dokuzuncu yüzyılın sonundan bugüne, şimdiki zamanımıza apar topar çağ atlatılırsa? Halit Refiğ, Aşk-ı Memnu'yu hem ev içi dünyası açısından irdeliyordu, hem de, dıştaki, toplumsal-siyasal dünya açısından. Halid Ziya'nın -anılarında belirtmiştir- Abdülhamid sansürü sebebiyle yazmaktan uzak durduğu siyasal ortam, Halit Refiğ dizisinin, yola çıktığı esere sadakatsizlik etmediği bir yeniliğiydi. Çatırdayan bir imparatorluk! Yeni zaman dizilerini gerçekleştirenleri öyle sanıyorum ki pek ilgilendirmiyor, çağ, dönem, toplumsal koşullar.