kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
28 Eylül 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
HAŞMET BABAOĞLU

Pazar notları

Anlamak... Gündelik hayata dair şeylerin bile içyüzünü anlayabilmek için acı çekmeyi göze almak gerekir. Fakat çoğu kez bu cesareti gösteremeyiz ve... Anlayamayız.
Sabah sabah hipermarketteyim!.. Bir uluslararası havalimanında pasaport kontrolünden geçip içeri girmiş gibiyim! Yağmur, çamur, yer yurt, konu komşu, sevgili; bizi "buralı" kılan ne varsa kapının dışında kalmış! İçerdekilere bakıyorum; hijyenik ve fazlasıyla aydınlık bir ortamda alışveriş yaparak vakit geçiriyoruz! Az sonra uçağımızı anons edecekler! Aman Allahım! Gideceğim yeri bilmiyorum!..
Hipermarketleri akşamüstleri daha çok seviyorum. Geçip gitmiş günün ağırlığından kaçıp gitmek istediğim saatlerde yani! "Dünya" dışarıda kalıyor!
Bir pazar sabahı erkenden kalkıp bakkala gitmenin; ekmek, süt, yumurta ve gazete almanın tadı hala başka! Gazetelerimi kasanın hemen yanında duran gofret ve sakız kutusunun üzerine koyuyorum. Bu spontan kargaşa hoşuma gidiyor! Ekmeği camlı dolabın arkasından alıyorum. Bakkal "yeni gazeten hayırlı olsun ağabey!" diyor. Eve dönerken yine ıslanacak olmamın sıkıntısını unutuveriyorum.
Oğuz Atay çevresindekilere hep şöyle söylermiş: "Sürekli başkalarının kötülüğünden söz ederek kendinizi iyi kılamazsınız."
Arkadaşlık isteniyor, yetmiyor. Sevgililik isteniyor, bu kez de fazla geliyor. Modern flört kültürü bu çıkmazı aşamaz. Çünkü hem eğlenip iyi vakit geçirmeyi hem de sevip sevilmeyi aynı anda garanti altına alabilmek imkansızdır.
Bilmem, size de öyle geliyor mu? Aşk taklidi yapan günümüz ilişkilerindeki hız ve telaş hastayı hastaneye yetiştirmeye çalışan ambulansı andırıyor.
"Sev beni!.." Bu yalansız, dolansız; çırılçıplak bir davet değildir. Çoğu zaman şöyle okumak gerekir: "Onu değil beni sev!" ya da "kimseyi sevme beni sev!"
Çılgınlık ettiğinde hoş görülen, incinmesin diye özenle korunup kollanan, varlığı sürekli pohpohlanan, sık sık sevindirilen ve yalnız kalmasına izin verilmeyen insanlar âşık olabilir mi? Sanmam...
Samimiyet nereden kaynaklanır? Bir başkasıyla tanışıklıktan mı? Yakınlık duygusu samimiyetle kardeş midir? Ne palavra! Samimiyeti yaratan, bir başkasıyla değil, insanın kendisiyle tanışıklığıdır.
Hep yazdım, yazacağım: Modern dünyada samimiyet sanılan ve öyle sunulan şey bir tür "ruhsal fortçuluk!" Herkesin ruhu, kişiliği, kimliği birbirine sürtünüyor.
Mutlu anılar uydurmaya; özellikle de mutlu çocukluk anılarına bayılırız. Ballandıra ballandıra anlatırız. Oysa herkes bilir ki, belleğimizin mutlulukla arası iyi değildir. Bir Arap atasözü "İnsanın belleği mutsuzlukla aynı yaştadır" dermiş.