kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
27 Eylül 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
Cumartesi SABAH  
REFİK DURBAŞ

Berlin'de bir şiir evi

Kulturbrauerei, Berlin'in doğusunda, bir başka deyişle 'eski' Doğu Berlin'de bir büyük kültür merkezi. Berlin Duvarı yıkılmadan önce büyük bir bira fabrikasıymış. Sistemin çöküşünden sonra bira üretimine son veren fabrika, şimdi sinemadan tiyatroya, şiir şölenlerinden rock konserlerine, sanat ve kültürün bütün alanlarını kucaklayan bir platforma dönüştürülmüş durumda...
Literaturwerkstatt da bu kültür kompleksi içinde dünyanın yaklaşık 50 ülkesinden şairler ile Alman şairlerinin buluşma noktası...
Geçen hafta sonu da Literaturwerkstatt'ta üç Türkiyeli şair olarak Gonca Özmen, Haydar Ergülen ve benim yolum yaşıtlarımız sayılacak üç Alman şairle kesişti... Gonca Özmen, 1979 Leipzig doğumlu Ulrike Almut Sandig ile; Haydar Ergülen 1957 Berlin doğumlu Mit Uwe Kolbe ile; ben de 1931 doğumlu Manfred Peter Hein ile üç gün boyunca çalışarak birbirimizden altışar şiir çevirdik ve 23 Eylül Salı akşamı bu şiirleri Alman ve Türk şiirseverlere sunduk.
Literaturwerkstatt, 1991 yılında çevirmenler ve şairler için bir buluşma noktası olarak kuruluyor ve geçen zaman içinde bir şiir evine dönüşüyor. Yöneticilerinden Dr.
Christiane Lange'nin verdiği bilgilere göre 2000'de 104 şair ve yazarın katılımıyla gerçekleştirdikleri 'Yazarlar Treni' en büyük projeleri. Anımsadığım kadarıyla Avrupa'nın büyük bir bölümünü kapsayan bu tren yolculuğuna Türkiye'den de Sezer Duru ve Turgay Fişekçi de katılmıştı.
Literaturwerkstatt'ın bir çalışma alanı da her yılın haziran ayında bir şiir festivali düzenlenmesi. Bu festivalde öteki sanat dallarıyla şiiri bir araya getiren projelere önem verilmekte... Şairler ile dansçılar bir arada çalışıyor mesela...
Dört yıldan beri de her ekim ayında Zebra Şiir Film Festivali düzenleniyor. Festivale katılacak filmlerin en belirgin özelliği, bir şiirden yıla çıkarak çekilmiş olmaları ve sürelerinin 10 dakikayı geçmemeleri... Dr. Christiane Lange'ye bütün bu çalışmaların nerede ve nasıl yayımlandığını soruyorum. "Biz bir yayınevi değiliz," diyor Lange, ama 'şiir sempozyumu' çalışmalarını yılda bir kez kitap olarak bastıklarını; ayrıca bizim şimdi yaptığımız gibi 'şiir çevirileri'ni de www.lyrikline.org internet sitesinde 1999 yılından beri yayımladıklarını ekliyor.

NAZİ SUBAYININ ŞAİR OĞLU
Biraz da şiirlerini çevirdiğim Manfred Peter Hein'dan söz etmek istiyorum. Hein, Prusyalı bir Nazi subayının oğlu. Ama kendisi Nazizme karşı bir şair. Çekoslovakya'da bulunmuş, Mayakovski adına verilen bir şiir ödülünü kazanmış, uzun bir süreden beri de Finlandiya'da yaşıyor. Bu yüzden de Fin asıllı Alman şairi olarak biliniyor Almanya'da...
Karşılıklı olarak şiir üzerine konuşurken kimi özelliklerimizin ortaklığı meydana çıktı.
Gurbet, şiirlerimizin ortak temasıydı mesela...
Hein, Türkiye'ye de gelmiş; Karaburun, Troya, Assos, Kapadokya, Ankara ve İstanbul'u dolaşmış; buralarda yaşadığı kimi izlenimleri şiirlerine aktarmıştı. Nitekim çevirdiğim şiirlerden biri Karaburun, biri Kapadokya'dan izler taşıyordu. Onun benden çevirdiği Pusula başlıklı şiiri de Kapadokya'da yazmıştım mesela...
Şiir anlayışımız da birbirine yakındı. İkimiz de şiirde imgeye önem veriyor, şiirde biçimi göz ardı etmiyorduk. O da benim gibi kimi sözcüklere özel anlamlar yüklüyordu. Örneğin 'Karaburun' sözcüğünü iki mısrada ayrı ayrı, yani 'kara' ve 'burun' olarak kullanarak biçim ve söz oyunları yapabiliyordu.
Anlaşamadığımız noktalar olmadı mı? Elbette oldu. İki toplumun farklı kültür anlayışları üzerine çıktı bu anlaşmazlık da.
Hein, "Çırak aranıyor," sözcüklerini Almancaya "Çıraklık zamanı," diye çevirmeye kalktı. "Bir insan," diyordu, "önce çırak olur, sonra kalfa, sonra da usta..." Bunun bir iş arama ilanı olduğunu uzun uzun konuşmamız sonunda kabullendi.
Hein ise bir şiirinin başlığını Passeo'nun bir kitabından alıyordu: Huzursuzluğun Kitabı... Fakat Passeo üzerine hiçbir göndermede bulunmuyordu. Birçok sözcüğünün ardında bir öykü vardı, bu öyküyü uzun uzun anlatıyordu ama ipuçlarını şiirinde bulmak imkansızdı. Osip Mandelsman'a, Paul Celan'a hayrandı. "Şiirimi kim, nasıl anlıyorsa öyle okusun," diyordu.
Manfred Peter Hein, Mit Uwe Kolbe ve Ulrike Almut Sandig, 6 Kasım'da İstanbul'da olacaklar. Ortak çalışmamız şiir çevirilerini bu kez de burada okuyacağız. Dileğim bu çevirilerin bir elin parmaklarıyla sınırlı kalmayıp hiç olmazsa bir kitaba dönüşebilmesi...