kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
26 Eylül 2008, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
ERDAL ŞAFAK

Yalta bitti mi?

New York günlüğü (5).
Dünya liderlerinin geçit törenine sahne olan Birleşmiş Milletler'in 63'üncü Genel Kurulu'nda kürsüye çıkan tüm devlet veya hükümet başkanları bir cümleyi keyifle tekrarlıyorlar: "Yalta bitti."
Bu kısa cümleyle İkinci Dünya Savaşı galiplerinin oluşturdukları ve daha sonra diğer ülkelere dayattıkları düzenin sonunun geldiğini kastediyorlar.
Aslında bu uluslararası düzenin temelleri Yalta'da değil Tahran'da atıldı. 28 Kasım-1 Aralık 1943 tarihleri arasında gizlice İran'ın başkentinde buluşan ABD Başkanı Franklin Roosevelt, Sovyetler Birliği lideri Jozef Stalin ve İngiltere Başbakanı Winston Churchill, savaş sonrası sorunları masaya yatırdılar: Almanya'nın statüsü, Sovyetler Birliği'nin nüfuz alanı, Polonya'nın sınırları ve rejimi gibi. Bir de Başkan Roosevelt'in ısrarıyla devletler arasındaki anlaşmazlıkların silaha başvurmadan çözümünü sağlamakla görevlendirilecek etkin bir uluslararası örgüt kurulması projesini kabul ettiler.
Üç lider yaklaşık 14 ay sonra, 4-11 Şubat 1945 tarihleri arasında bu kez Karadeniz kıyısındaki Yalta'da bir araya geldiler. Yine gizlice. Kızıl Ordu, Berlin'e sadece 100 kilometre uzaklıktaydı. Tahran'daki proje Yalta'da sonuca bağlandı. Roosevelt'in önerisiyle Birleşmiş Milletler adı verildi. Savaşın üç galibinin bu örgütün kalbi olan Güvenlik Konseyi'nde tek söz sahipleri olmaları için hınzırca düzenlemeler yapıldı: Usul, yani formaliteler dışında her alanda "Veto" yetkisine sahip olacaklardı. Bu kadar dar kadronun dünyanın dizginlerini elinde tutmasının ayıp olacağını ve sürdürülemeyeceğini anlayınca veto yetkisine sahip devlet sayısını biraz artırmaya karar verdiler: ABD'nin isteğiyle Çin, İngiltere'nin isteğiyle de Fransa imtiyazlılar kulübüne alındı.
Gerekçe de hazırdı: Veto yetkisine sahip bu 5 devlet hem İkinci Dünya Savaşı galiplerini, hem de sömürgeleri sayesindedünya nüfusunun çoğunluğunu temsil ediyordu!
Üç ay sonra, 25 Nisan 1945'te San Francisco'da bir araya gelen 51 devlet, 26 Haziran'a kadar süren maraton toplantılar sonunda BM Şartı'nı imzaladılar. BM işte böyle doğdu.

BM'de yeni güçlere yer var mı?
Aradan 63 yıl geçti. Düzen aynen sürüyor. 1945'te veto hakkına el koyan 5 devlet Güvenlik Konseyi'nden diledikleri kararı geçirtiyorlar, dilemediklerine geçit vermiyorlar. Ama en vahimi diğer devletler BM Güvenlik Konseyi yeşil ışık yakmadıkça elleri kolları bağlı kalakalırken, imtiyazlı 5'ler Güvenlik Konseyi'nin işlerine gelmeyen kararlarını bile delip geçebiliyorlar. Son olarak ABD'nin Güvenlik Konseyi'ne rağmen Irak'ı işgal etmesi gibi.
BM Genel Kurulu'nda bugünlerde yapılan konuşmalarda işte bu düzenin sonuna gelindiği iddia ediliyor. Ancak "Yalta düzeni bitti" diyenlerin meramlarının aynı olduğunu sanmıyoruz.
Örneğin yeni güçler (Japonya, Hindistan, Güney Afrika, Brezilya) veto hakkına sahip daimi üyelik kadrosunun genişletilmesini istiyorlar. Bunlara Almanya ve İtalya gibi İkinci Dünya Savaşı'nın mağlup güçleri de destek veriyor.
Buna karşılık veto tekelini ellerinde bulunduranlar, mevcut düzenin sadece makyajını yenileyerek yükselen güçleri çırak çıkarmaya çalışıyorlar. Planları şu:
"Güvenlik Konseyi halen 5 sürekli, 10 da geçici üyeden oluşuyor. Bir defa geçici üye sayısını artıralım. 15'e ne dersiniz? Bu yeni 5 geçici üyeliğin çoğunu kıtalararası temsilde adaleti sağlamak için Afrika'ya, Asya'ya, Latin Amerika'ya verelim. Yetersiz mi? Tamam, tamam. Daimi üyelikleri de artıralım. 5'ten 8'e çıkarılması uygun mu? Ama bir koşulumuz var: O daimi üyeler veto hakkına sahip olmayacaklar. Yoksa herkes bir şeyleri veto etmeye kalkarsa, BM kilitlenip kalır. Veto konusunda biz 5'lere güvenin, gerisini merak etmeyin!"
Bir de bunu "BM statüsünde köklü reform" diye sunmuyorlar mı; ört ki ölem!
Arazisini John Davison Rockfeller'in bağışladığı East River kıyısındaki cam gökdelenin kulislerinde tartışmaların birkaç yıl daha süreceği, ama sonunda İkinci Dünya Savaşı galiplerinin imtiyazlarını korumayı başaracakları tahmini ağır, hem de epeyce ağır basıyor.
"Yalta düzeni bitti" diyenlere pek inanmayın. Hiç değilse kuşkuyla yaklaşın.