kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
26 Eylül 2008, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
Cuma Sabah  
ATİLLA DORSAY

Camilerimize yeniden mimar eli değmeli

Yeni camilerin çoğunun estetikten yoksun olması sorunu, cami yapımına mimari koşullar getirilerek çözülebilir. Bunun için öncelikle seri cami inşasından vazgeçilmeli .
Türkiye'de yeni yapılan camilerin çirkinliğine kafayı takmış bir mimaryazar olarak, öncelikle SABAH Pazar eklerinde kimi önde gelen aydınlarla yapılan 'İslam ve Estetik' konulu söyleşileri çok önemsediğimi belirtmeliyim.
Ayrıca T.C. Diyanet İşleri Müdürlüğü'nün en son camilerimizle ilgili girişimini de olumlu karşıladım. Gerçi bu daha çok camilere kütüphane, bilgisayar odası gibi toplumsal-kültürel işlevler kazandırılması konusunda. Ama yine de önemli.
Bence hemen yapılması gereken bir şey, ister devletin kurumları, isterse pıtrak gibi çoğalan cami yaptırma dernekleri olsun, tüm camilerin yapımına kimi mimari koşullar getirilmesidir. Ben kendi adıma düşündüklerimi sıralayayım, belki birileri yararlanır.
Öncelikle, hemen tüm camilerimiz için geçerli olan birkaç tip-projenin getirdiği korkunç tekdüzelikten kurtulunmalı, bir diğer deyimle, seri halinde cami inşasından vazgeçilmeli.
Böylece camilerimiz yeniden mimari sanatının uğraşları arasına girmeli.
Mimar Sinan'ın ülkesinde, bu en doğal şey değil mi?

ÜSTÜ CAMİ, ALTI DÜKKÂN!
Camilerin içine hiçbir şekilde dükkân ve ticarethane sokulmamalı. Bu, eski mimarimizde olduğu gibi, camiye çok mütevazı da olsa eklenen külliyenin içinde yapılmalı, çağdaş bir örneğini İstanbul Esentepe'de Nimet Abla Camisi'nde gördüğümüz gibi... Eğer caminin hiçbir yan birimi yoksa, dükkân da olmamalı.
Dikkat ediyorum; nerede bir cami yapılsa, yanında hemen semtin veya köyün en yüksek yapısı da yükseliyor.
Bu, 'Allah'ın evi'ne yakın olma arzusu mu, yoksa bir rant içgüdüsü mü? Ne olursa olsun, Osmanlı'da olduğu gibi caminin çevresi boş kalmalı, önüne gelen onun güzelliği ve yüksekliğiyle rekabete girişememeli.
Klasik Osmanlı mimarisinde, iki minare padişah camilerine mahsus bir özellikti. Bütün öbür camiler, bir minareyle yetinmek zorundaydı. Bu güzel gelenek unutuldu, şimdi parayı bastıran iki, hatta dört minare yaptırıyor.
Bu konuda eskiye dönülmeli, ancak büyük merkezlerde yapılan dev camiler için birden çok minare düşünülmeli.
Minareler ulu-orta yükseltilmemeli, Osmanlı'nın bu konuda eriştiği uyum ve oranlar dikkate alınmalı. 'Olabildiğince uzaktan görülsün' bahanesiyle yapılan aşırı uzun minareler, hem mimari sanatına hem de deprem tehlikesine meydan okuyor. Şerefeler de gereksiz yere çoğaltılmamalı, küçük camilerde tek şerefeyle yetinilmeli. Bir ara tüm dünyayı saran 'small is beautiful' (küçük güzeldir) sloganını yeniden gündeme getirmek mi gerekiyor? Eskaza bunlar yapılırsa, Türk mimari sanatı kadar güzellikle ilişki kurmuş Müslümanların da çok hayrına olur diye düşünüyorum.