kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
25 Eylül 2008, Perşembe
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

"Taraf" olmak ille de "taraftar" olmak anlamına gelmez ki...

Otomobil direksiyonunda bulunmayı sorumluluk gerektiren, önemli ve ciddi bir uğraş olarak görüyorsanız, başkalarının kullandığı araçlarda pek rahat etmezsiniz.
İçinde bulunduğunuz aracın sürücüsünün refleksinin hızı sizinki ile aynı olmadığı için, oturduğunuz yerde sürekli fren yaparsınız. İlerideki bir sokaktan yola çıkacak bir aracı veya kaldırımdan caddeye inmeye hazırlanan bir yayayı sürücünün fark etmediğini düşünüp, endişe içinde koltuğunuza yapışırsınız.
Daha da kötü bir durum, sizin de içinde bulunduğunuz aracın bir kaza yapması ya da bir başka araçla tehlikeli bir yarışa girmesidir.
Sizin aracınızın sürücüsü hatalı ve kusurlu olsa bile, siz onun aracının içinde bulunduğunuz için, onun tarafını tutmak zorunda bulunursunuz. Sizin aracınızın sürücüsü diğer aracın sürücüsü ile tartışırken, araya girip, sizin sürücünüze "Sen hatalısın" diyemezsiniz genellikle.
O anda sizden "Tarafsız hakem" olmanız beklenmez. Sadece aynı araçta bulunmanın getirdiği kader ortaklığına sadık kalmanız veya "Yol arkadaşlığı"nın gereklerine uymanız beklenir.

Aktif siyasetin zorluğu
Bu gerçeklerin bilincinde olduğunuz için, mümkün olduğunca başkalarının kullandığı araçlara binmezsiniz. Otobüsle şehirler arası yolculuk yaptığınızda, oturduğunuz arkadaki koltuktan sürekli sürücüyü uyarmak gereğini hissettiğiniz için nasıl yorulacağınızı düşünürsünüz.
"Siyaset"i çok ciddiye alan, siyaset mesleğinin içerdiği sorumlulukların çapının bilincinde olan ve asla aktif siyasete girmeyen insanların durumları da, bundan farksızdır. Bazı siyasetçilere sempati ve hatta sevgi de duyarsınız. Çeşitli durumlarda ve değişik tartışma konularında "Taraf" da olursunuz.
Ama asla "Taraftar" olmazsınız.
Direksiyonunda sizin bulunmadığınız bir araç gibidir sizin yönetmediğiniz bir siyasi parti.
Demokrasiden, özgürlüklerden, dünyaya açılmaktan, çağdaşlıktan, hukuktan, haktan yana politikalar izlendiği, bunlara uyarlı söylemler seslendirildiği zaman, siz de bunların yanında "Taraf" sınızdır.
Ama "Taraftar" olmadığınız için, size uymayan icraat ve söylemleri de rahatça eleştirebilirsiniz. Hatta kınarsınız.
Malatyalı meslektaşım Ziya Kesriklioğlu , "Sinerjik Kıvılcımlara Ses Verin Lütfen" kitabında (ElitKültür Yayınları) konuya şöyle yaklaşmıştı:
- Basın dünyasında kime sorsanız gazetesinin ve kendisinin olaylara yaklaşımında "tarafsız" olduğunu söyleyecektir... Tarafsız zannettiğiniz her bakış açısı aslında bir taraftır, taraf olmaktır, kendi içinde bir sübjektiflik barındırır... Sadece yazar/aydın değil her meslek erbabı adil olmalıdır, insaflı olmalıdır, tutarlı olmalıdır, olaylara farklı açılardan bakabilmelidir. Hepsinden önemlisi aydınlar "ön yargısız" olmalıdır.

Üç tavsiye
Bir örnekle konuyu noktalayalım.
Yeni Şafak yazarı Resul Tosun, AK Parti'nin Tokat milletvekilidir. Yani "taraf" olmaktan öteye bir "taraftar"dır. Ama adil,insaflı, tutarlı olmaya özen göstermektedir.
İşte son yazısındaki "Başbakan'a Üç Tavsiye"si:
- Birincisi şu bayram tatilinde birkaç gün dinlenmesi. Türkiye'de dinlenemez, çünkü yine sokağa çıkar yine siyasetten kurtulamaz. Bence birkaç gün ailesiyle birlikte sakin bir yurtdışı seyahatine çıkmalı. İyice dinlenmeli.
- İkinci tavsiyem "Deniz Feneri" gibi, "basın boykotu" gibi konularda ortak aklı devreye sokmasıdır. Rahmetli Özal her ay İstanbul'da merhum Sabahattin Zaim gibi bilge insanlardan oluşan bir heyet ile oturur istişare ederdi. Özal'ın ilk dönemi başarılarla doludur. İkinci döneminde bu istişareyi terk ettiği ve çevresi farklı insanlarla dolduğu için partisi eridi, kendisini sevenler bile duvardaki resimlerini indirdiler ve partisinin üçüncü dönemi olmadı!
- Üçüncü tavsiyem de bugünlerde Anayasa Mahkemesi'ndeki DTP davasına yoğunlaşmasıdır. AK Parti'nin kapatılması ne kadar yanlış idiyse DTP'nin kapatılması da o kadar yanlıştır. Bugünlerde gündemimize Venedik Kriterleri damgasını vurmalıdır. Teröre bulaşmamış partilerin kapatılmaması gerekir. Partinin hükmi şahsiyetini mahkûm etmek yerine suç işleyen şahısların cezalandırılması ve partilerin uyarılması ilkesi gündemde tutulmalıdır.