kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
23 Eylül 2008, Salı
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
Günaydın  
YÜKSEL AYTUĞ

Yaşamdan Dakikalar güzellemesi

Tatlı bir melankoli... Beş yıldır sonbaharın geldiğini ne kuşların göç etmesinden, ne yaprakların dökülmesinden ne de havaların serinlemesinden anlıyorum. Ekranda "Yaşamdan Dakikalar - Yeni Sezon" tanıtımını görünce, anlıyorum ki güz zamanıdır...
Bir canlı yayına katılmam gerektiği için programın galasına yetişememiştim. Kaydedip, sahurda izledim. Ve bu, Ramazan'daki en keyifli sahurumdu.
Bazen fikirlerimiz çatışsa da, küsüp, darılır gibi olsak da, Hıncal Uluç'u ekranda izlemekten zevk alıyorum.
Ünlü orkestra şefi Zubin Mehta'ya medyanın ilgisizliğini anlatırken enfes bir benzetme yaptı: "Sanırsınız ki, MOSSAD'ın Başkanı, bizim MİT'in Başkanı ile İstanbul'da gizlice buluşmaya gelmiş. Adamın geldiğini kimsenin ruhu duymadı." Merak ettim. Masanın etrafındaki kalem erbabının kaçı, köşelerinde "Zubin Mehta İstanbul'a geliyor" yazısı döşenmişti? Televizyon yazmama rağmen ben bile kendimi suçlu hissettim...
Keman virtüözü Cihat Aşkın'ın nağmeleri ile büyülendim. Sanki keman telini, diş ipi gibi bir kulağımdan öbürüne geçirmişler, kulak pasımı temizliyorlardı. Aşkın'ın bestesi "Salacak" bana biraz "Bir tatlı huzur almaya geldim Kalamış'tan"ı anımsattı ama onu da çok sevdim.
Haşmet'in geri dönüşüne sevindim, başındaki kepini de çok beğendim. Hele, sesli edebiyat eserlerini yolda dinlediğini anlatırken, "Hayatımız öyle dolu ki, sadece yolda yavaşlıyoruz" deyişine bayıldım. Sunay Akın ise bu kez cebinden bir Bedri Rahmi Eyüboğlu hikayesi çıkartıp, bizi yine şaşırtmayı bildi.
Sevgili Nebil Özgentürk ise bence ekranın en iyi çini ustası. Stüdyodaki bunca değerli fayansın arasına öyle ustaca "derz" atıyor ki, insan hayran kalıyor.
Olumsuz eleştirime gelince: Stüdyonun dekoru fazla karışık, aksesuarlar abartılı...
Benim gibi oyuncaklara ve antikalara meraklı izleyiciler, detaylara takılıp, konuşmaları ıskalayabiliyor. Özetle; bir "odaklanma sorunu" ortaya çıkıyor. En iyisi, hamburgerden örnek vermek: Dünyaca ünlü fastfood restoranları, hamburger ekmeğini mümkün olduğunca tatsız tuzsuz yapmaya özen gösterirler.
Bunun nedeni; ekmeğin, köfte ve sosların lezzetini örtmesini engellemektir. Bence, stüdyonun ekmeği fazla lezzetliydi, "köfteler" karambole geldi...
Yine de kendimi çok şanslı hissediyorum.
Bir gün çocuklara, "Ben, Yaşamdan Dakikalar'ı gazetesinde kritik etmiş şanslı televizyon yazarlarındandım" diyebileceğim için...