kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
22 Eylül 2008, Pazartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
ENGİN ARDIÇ

Eski zaman yağcıları

Meğer o yılın komedisini kaçırmışım, nereden bileyim?
19 Haziran 1960 günü İstanbul'da, o zamanlar adı Mithatpaşa Stadı olan yerde bir Beşiktaş-Karagümrük maçı oynanmış.
Beşiktaş, Varol-Bahattin-Münir, Tuncay-Sabahattin-Mustafa, Arif-Nazmi-Şenol-Birol-Ahmet "tertibiyle" oynuyor...
(Morukların aklına hemen "Şenol Birol gol" sloganı gelecektir ama "Tuncay, Arif ortala, Şenol, Birol bombala" sloganı da atılırdı... Daha sonra Şenol ile Birol Fenerbahçe'ye transfer olunca "ol" kafiyeli daha başka bir slogan da üretildi... Ben de bu arada saçımı Birol gibi kısacık kestirme derdine düşmüştüm... Babam beni mahalle berberimiz Hüseyin Efendi'ye götürür, "bunun saçı futbolcu Birol gibi olacakmış, ona göre" derdi... Tıraş ücreti, bir lira.)
Yaşlandıkça dün akşam yediğimiz yemeği unutur, çocukluğumuzun en hurda ayrıntılarını hatırlar olduk ha...
Atladıklarımdan kimilerini de şimdi gazeteci arkadaşımız Behram Kılıç'tan öğreniyorum örneğin.
Bu maça, Beşiktaş takımı oyuncuları, göğüslerinde C, E, M, A, L, G, Ü, R, S, E, L harfleriyle çıkmışlar!
Çünkü, 27 Mayıs cuma sabahı İzmir'deki evinde yatağından kaldırılıp askeri bir uçakla Ankara'ya götürülen ve cuntanın başına geçirilen Cemal Gürsel, "ihtilalden beri ilk defa" İstanbul'u teşrif ediyorlar ve maça geliyorlar.
Hayır, mayıs ayının başlarında Adnan Menderes'e yazmış olduğu bağlılık mektubu henüz kamuoyunca bilinmiyordu, o çok sonra, yıllar sonra açıklandı.
Sonra bir kere daha maça geldi sayın devlet başkanı.
Fenerbahçe-Galatasaray maçına... Cemal Gürsel Kupası'nın final maçı!
O günü çok iyi hatırlıyorum, 3 Temmuz 1960...
Hava basık ve sıkıntılı, gökyüzü kapkaraydı, fırtına patladı patlayacak, sonra ortalıkta kâğıt parçaları, naylon torbalar uçuşuyorlar, toz toprak... Radyoda kimbilir kaç bininci kere Portofino çalıyor... Atlas Sineması'nda Fritz Lang'ın "Mihracenin Gözdesi" ve onun devamı olan "Hint Mezarı" filmleri artık "ikinci vizyona" düşmüşler, peşpeşe gösteriliyorlar... Herhalde ikisini de onuncu kere seyredeceğim... İlle de, ikinci filmdeki çıplak dansıyla ruhumda yaralar açan Debra Paget!
Babamla birlikte niyet ettik, maça gitmek üzere evden çıktık, "tramvay caddesine" kadar geldik, Dolmabahçe'ye yürüyeceğiz alt tarafı, on dakikalık yol, baktık fırtına çıkıyor, vazgeçtik, döndük.
Daha biz evin kapısına varmadan da yağmur boşandı. Sonra birdenbire hava açıverdi.
O maçı seyredemedim. Fener, Lefter'in attığı golle 1-0 kazanmış.
Fakat şimdi, kırk sekiz yıl sonra öğrendim, ertesi gün Akşam gazetesi şöyle yazmış:
"Devlet başkanımızın gelişiyle muazzam bir tezahürata şahit oluyoruz. Gürsel'in gelişiyle, az evvel kurşuni renkte olan gök, birdenbire masmavi bir çehreye bürünüyor. Hatta az sonra güneş bile tatlı yüzünü gösteriyor."
"MKE Ankaragücü" şeklinde yazılıp "Bastır Ankaragücü" şeklinde okunan bir takımımız var. (Bir diğer örnek de, "Ömer Üründül" şeklinde yazılır, "Sayın Üründül" şeklinde okunur.)
Acaba bu takım, emir ve komutayla ikinci ligden birinci lige çıkarıldığında (Kenan Paşa'nın canı Ankara'da büyük takımları seyretmek istiyordu), sahaya formalarının göğüslerinde K, E, N, A, N, E, V, R, E, N harfleriyle çıkmamakla nankörlük mü etmiştir?