kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
22 Eylül 2008, Pazartesi
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat

Erdoğan: Krizi fırsata çevireceğiz

Giriş Saati : 22.09.2008 12:17
Güncelleme : 22.09.2008 17:04
Yeni Haber
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin dünya ekonomisinde yaşanan dalgalanmayı asgari etkisiyle aşacağını ve belirlediği hedeflere doğru kararlılıkla ilerlemeye devam edeceğini söyledi.

Erdoğan, Başbakanlık Merkez Bina'da düzenlediği basın toplantısında dünya ekonomisinde son dönemde yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.

Başbakan Erdoğan, ''Şundan hiç kimsenin şüphesi olmasın; Türkiye, bu krizi, bu dalgalanmayı da asgari etkiyle aşacak; belirlemiş olduğu hedeflere doğru 6 yıldır göstermiş olduğu kararlılıkla ilerlemeye devam edecektir. İnanıyorum ki, bu süreç Türkiye için fırsata dönüştürülebilecek'' dedi.

Mali disiplin konusundaki kararlı ve titiz uygulamaların geçmişte olduğu gibi önümüzdeki günlerde de süreceğini anlatan Erdoğan, ''2008 yılının 8 aylık döneminde 40,9 milyar YTL'lik faiz dışı fazla performans yakalandığını, bütçenin 4,6 milyar YTL düzeyinde fazla verdiğini'' bildirdi.

Dünyada finans piyasalarının ciddi bir krizden geçtiğini belirten Erdoğan, 2007 ağustos ayında, ABD'de aralıklı olarak konut piyasasında ortaya çıkan sorunların olumsuz etkisinin, ilk aşamada özellikle finansal kuruluşlarını ciddi manada sarstığını, onun üzerine bu yansımaların görülmeye başlandığını kaydetti. Bu süreçte güçlü olduğu düşünülen birçok küresel ölçekli finansal kuruluşun iflas ettiğinin ya da el değiştirdiğinin görüldüğünü anlatan Erdoğan, ''Yüzyılda bir görülebilecek bir kriz olarak tanımlanan bu süreç sadece finansal piyasalarla sınırlı kalmamış, reel ekonomiyi de derinden etkilemiştir'' dedi.

Bankaların yaşadıkları sıkıntılar nedeniyle kredi imkanlarını kısmasının, yatırım ve tüketim faaliyetlerini olumsuz yönde etkilediğini vurgulayan Başbakan Erdoğan, halen de bu etkileme sürecinin devam ettiğini dile getirdi. Bütün ülkelerde büyüme oranlarında gözle görülür bir yavaşlamanın yaşandığını ifade eden Erdoğan, aralarında dünyanın en gelişmiş ekonomilerinin de bulunduğu birçok ülkenin, büyüme bir tarafa, ekonomik daralmaya tehlikesiyle karşıyı karşıya bulunduğunu bildirdi.

Reel ekonomi açısından durumu daha hassas hale getiren bir diğer hususun da özellikle gıda ve enerji hammadde fiyatlarında kaydedilen rekor seviyelerdeki artışlar olduğuna işaret eden Başbakan Erdoğan, bu artışların tüm dünyada enflasyonu da ciddi bir şekilde tetkiklediğini belirtti. Gelişmiş ülkelerin ciddi bir sıkıntı içine girdiği bu dönemde olumsuz şartlardan gelişmekte olan ülkelerin de etkilendiğini anımsatan Erdoğan, bu etkilenme sürecinin de devam ettiğini söyledi.

Yavaşlayan yurtdışı talebin tüm gelişmekte olan ülkelerde ihracat performansını tehdit etmeye başladığını, azalan sermaye girişlerinin bu ülkelerde ekonomik canlılığın devamını riske soktuğunu kaydeden Başbakan Erdoğan, bazı gelişmekte olan ülkelerde ise hızlı sermaye çıkışlarının görüldüğünü, bunun neticesinde ulusal para birimlerinin hızla değer kaybettiğini, varlık fiyatlarında ani düşüşlerin görülmeye başlandığını anlattı.

Başbakan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
''Elbette, Türkiye'nin tüm dünyayı bu derece sarsan bir dalgalanmanın tamamıyla dışında kalması beklenemez. Ülkemiz son yıllarda küresel sistemle hem ticari hem de finansal açıdan önemli ölçüde bütünleşmiştir. Bu noktada önemli bir hususu bir kez daha vurgulamak istiyorum. Bugünün dünyasında, bugünün ekonomik ortamında dünya ile bütünleşmeden kalkınmak, refah düzeyini artırmak mümkün değildir.
Türkiye özellikle 1980'lerden itibaren küresel ekonomiyle bütünleşme mücadelesinin içindedir. Ancak 2000'li yılların başında dahi bu bütünleşmenin tam anlamıyla gerçekleşmediğini, Türkiye'nin bu bütünleşmenin gereklerini tam anlamıyla yerine getiremediğini gördük. Nitekim 1980'lerden itibaren ülkemizde her iki üç yılda bir görülen ekonomik krizlerin nedeni açıkça budur. 2002 yılı sonunda iktidara geldiğimiz andan itibaren bir yandan Türkiye ekonomisini küresel bir oyuncu haline getirmenin mücadelesini verirken, bir yandan da bunun gerektirdiği reformları kararlı bir şekilde gerçekleştirdik.''

''TÜRKİYE ARTIK ESKİSİ GİBİ ZAYIF DEĞİL''
Başbakan Erdoğan, aynı ölçekte olmasa da son altı yılda yaşanılan küresel ve ulusal krizlerin yapılan bu reformlar sayesinde asgari etkiyle atlatıldığını belirterek, şunları söyledi:
''Türkiye artık eskisi gibi krizlere ve dalgalanmalara karşı zayıf değildir. Makro ekonomik temellerini güçlendiren, hızlı bir değişimi ve dönüşümü yaşayan bir ülkedir. Son yıllarda uygulanan mali disiplin ve ihtiyatlı para politikaları mali sektörün önemli ölçüde güçlenmesi, gerçekleştirilen yapısal reformlar, artan uluslararası rezerv düzeyi, kamu borç yapısında ve seviyesinde sağlanan iyileşmeler ve dalgalı kur politikası Türkiye'nin şoklara karşı direncini ciddi manada artırmıştır.
Ekonomimizin dayanıklılığı, Irak savaşı, 2006 yılı mayıs-haziran döneminde görülen küresel mali çalkantılar ve son dönemde Gürcistan'da yaşanan gelişmeler gibi dışsal şoklar karşısında esnekliğini ve dayanıklılığını ispat etmiştir. Bugün küresel ölçekte çok daha büyük bir dalgalanma sürecinden geçiyoruz. Ancak, şundan hiç kimsenin şüphesi olmasın, Türkiye bu krizi, bu dalgalanmayı da asgari etkiyle aşacak, belirlemiş olduğu hedeflere doğru 6 yıldır gösterdiği kararlılıkla ilerlemeye devam edecektir. Bu süreç Türkiye için inanıyorum ki fırsata dönüştürülebilecek bir süreç de olabilecektir.''

Erdoğan, bu süreçte tabloyu net olarak ortaya koymak gerektiğini ifade ederek, bulunulan türbülans ortamında bir süredir büyüme performansının son yıllardaki yüksek temponun biraz altında kalacağını vurguladı.

MALİ DİSİPLİN
Bu yılın ilk altı ayında elde edilen yüzde 4.2 oranındaki milli gelir artışının, büyüme hızındaki kısmı yavaşlamanın, Türkiye ile benzer büyüklükteki ülkelerle kıyaslandığında sınırlı kaldığını göstertiğini belirten Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

''Son günlerde yaşanan gelişmeler, özellikle ABD ve önemli ticari ortaklarımız olan AB ülkelerinde bir daralma habercisi olarak algılanabilir. Düşme trendine giren dünya büyümesinin bizim ihraç ettiğimiz ürün ve hizmetlere olan dış taleplere azalma gibi olumsuz yansımaları bulabilecektir. Ancak ihracatçılarımız geçtiğimiz dönemde yeni pazarlara açılma ve sektörel farklılaşma konusunda önemli atılımlar yapmışlardır. Bu kapsamda Orta Doğu, Afrika ve diğer bölgelerin ihracatımız içindeki payı artmıştır. Dolayısıyla küresel büyümedeki yavaşlamanın, ihracat performansımız üzerindeki etkisinin sınırlı kalmasını bekliyoruz. Ekonomik programlarımızda temel araç olan mali disiplin aynı zamanda dışsal şoklara karşı en önemli direnç kaynaklarımızdan birisidir. Bu nedenle şunu bir kez daha çok açık bir şeklide ifade etmek istiyorum ki mali disiplin konusundaki kararlı ve titiz uygulamalarımız geçmişte olduğu gibi önümüzdeki dönemde de devam edecektir.
Bu bağlamda uluslararası piyasalarda yaşanan olumsuzluklara rağmen mali disiplin konusunda bu yıl göstermiş olduğumuz yüksek performans dikkate değerdir. 2008 yılının ilk 8 aylık döneminde 40.9 milyar YTL'lik bir faiz dışı fazla performansı yakalanmış ve bütçemiz 4.6 milyar YTL düzeyinde fazla vermiştir.''

VERGİ REFORMU GELİYOR
Son dönemde sergilenen bütçe disiplinin doğrudan bir sonucu olarak faiz giderlerinin harcamalar içindeki oranının da azaltıldığını belirten Erdoğan, şu ana kadarki bütçe gerçekleşmelerinin hedefleri yakalama noktasında uygulamadaki kararlılığı açıkça şekilde ortaya koyduğunu kaydetti.

Vergi politikasında etkinliğin artırılmasına yönelik çalışmaların da tüm hızıyla sürdüğünü anlatan Erdoğan, kayıtdışı ekonomiyle mücadelede önemli idari ve hukuki düzenlemeleri yapmaya devam ettiklerini belirtti. Başbakan Erdoğan, bu alanda mali alandaki ve çalışma hayatındaki denetimlerin sıklaştırılacağını, kurumlar arası eşgüdümün güçlü hale getirileceğini bildirerek, hükümetin kayıtdışı ekonomiyle mücadeleye yönelik kapsamlı stratejisini ilerleyen günlerde kamuoyuyla paylaşacaklarını söyledi. Erdoğan, ''Kayıtdışı ekonomiyle mücadeledeki başarımız haksız rekabetin önlenmesine, vergi yükünün azaltılmasına ve yükün tüm vatandaşlarımız arasında daha adil bir şekilde paylaşılmasına imkan verecektir'' dedi.

Hiçbir zaman elden bırakılmayan mali disiplin neticesinde 2007 yılı sonu itibariyle kamu borç stokunun hem yurtiçi hasılaya oran olarak hem de mutlak seviye olarak aşağıya çekildiğini anlatan Erdoğan, ''gelinen noktanın birçok AB ülkesinden daha iyi olduğunu'' ifade etti.

Kamu borcunun gayri safi yurtiçi hasılaya oranının AB üyesi ülkelerde ortalama yüzde 60 seviyelerindeyken, bu oranın Türkiye'de 2007 sonu itibariyle yüzde 39 düzeyine kadar çekildiğini belirten Erdoğan, bütçe açığında 2005 yılından itibaren, borç stokunda ise 2004 yılından itibaren Maastricht Ekonomik Kriterlerinin karşılandığına dikkati çekti.

Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Hedefimiz kamu borç stokunun gayri safi yurtiçi hasılaya oranını 2012 yılı sonu itibariyle yüzde 30'a indirmektir. Kamu borç yükündeki bu düşüşe ilave olarak borcun yapısında da önemli iyileşmeler elde edilmiştir. Özellikle paramıza olan güvenin de artmasıyla, YTL, Hazine borçlanmalarında kullanılan en temel enstrüman haline getirilmiş, döviz cinsi borçlarımızın toplam borç stoku içindeki payı yarıya indirilmiştir. Kamunun elindeki varlıklar da dikkate alındığında net döviz cinsi borcumuzun yurtiçi hasıla içindeki payının sadece yüzde 3 seviyelerinde bulunduğu görülecektir.
Diğer taraftan borçlanma vadelerimizde de kayda değer iyileşmeler yakalanmıştır. Borcun vade ve döviz yapısında sağlanan bu gelişmeler sayesinde döviz kurları ve faiz oranları kanalından gelebilecek dışsal şoklara karşı çok daha güçlü bir konumda bulunmaktayız. Buna ilaveten piyasalarda ortaya çıkabilecek dalgalanmaların, borçlanma ve mali piyasalar üzerindeki etkilerini hafifletebilmek amacıyla Hazinemiz güçlü nakit rezerv tutma politikasını da sürdürüyor.
Elbette bu başarılar gelişigüzel günlük politikalarla elde edilemez. Geldiğimiz nokta uzun vadeli ve planlı bir yaklaşımın ürünüdür. Son 6 yılda ülkemizi daha da güçlü kılacak ve ileri götürecek adımları büyük bir kararlılıkla attık, atmaya devam edeceğiz. Bu kararlılık ve devamlılığın müspet yansımalarını bugün hep birlikte görüyoruz. Bu yaklaşımımız bundan sonra da aynı şekilde devam edecektir.
Dikkat edilirse ne 90'lı yılların ne 2000'li yılların krizleri noktasında, böyle bir şeyi ülkemiz hamdolsun yaşamamıştır ve yaşamayacaktır da...''

ENFLASYON
Başbakan Erdoğan, hükümetin ekonomideki en öncelikli hedeflerinden birisinin fiyat istikrarının kalıcı olarak sağlanması olduğunu dile getirerek, bu alanda da önemli başarılar elde edildiğini belirtti.

Kronik olarak yüzde 60-70'ler seviyesinde seyreden enflasyonun 2008 yılı Ağustos ayı itibariyle yüzde 11.77 düzeyine indirildiğini anlatan Erdoğan, enflasyondaki düşüş eğiliminin geçen 2 yıllık dönemde para politikasının kontrolü dışındaki çeşitli şoklar nedeniyle duraksadığını ifade etti. Bu şokların başında uluslararası piyasalarda gıda ve enerji fiyatlarının rekor düzeylerde artmasının geldiğini kaydeden Erdoğan, emtia fiyatlarındaki yukarı yönlü hareketin küresel boyut taşıdığının ve diğer ekonomileri de olumsuz etkilediğinin göz önünde bulundurulması gerektiğini söyledi.

Başbakan Erdoğan, bu süreçte Merkez Bankası'nın son derece kararlı bir duruş ortaya koyduğunu ve koymaya devam ettiğini vurgulayarak, ''Arz yönlü fiyat baskılarının ortadan kalkmasıyla birlikte enflasyonda tekrar güçlü bir düşme eğilimi yakalanacaktır. Para politikası alanında sergilenen bu kararlılık ve fiyat istikrarı noktasında elde edilecek başarı beklentilerin iyileşmesi kanalıyla ülkemizin risk priminin azaltılmasına da katkı sağlayacaktır'' diye konuştu.

CARİ İŞLEMLER AÇIĞI
Türkiye'de son dönemde en çok tartışılan konulardan birinin cari işlemler açığı olduğunu belirten Başbakan Erdoğan, bu sorunun temelinde yurt içi tasarrufların yatırım ihtiyacını karşılayacak düzeyde olmaması ve Türkiye'nin enerjide dışa bağımlı olması gibi yapısal etkenlerin bulunduğuna işaret etti. Türkiye'nin enerji noktasında tamamen dışa bağımlı olduğunu hatırlatan Erdoğan, yüksek cari açık olgusunun hızlı büyüme sürecinden geçen pek çok ekonomide gözlendiğini ifade etti.

Buna rağmen gerçekleşen ihracat artışı ve finansman kalitesinin artmasını ''oldukça olumlu gelişmeler'' olarak niteleyen Başbakan Erdoğan, Türkiye ekonomisinin 2002-2007 döneminde yakaladığı ihracat performansının gelişmekte olan ekonomiler ortalamasının üzerinde gerçekleştiğini vurguladı.

Erdoğan, yıllık doğrudan küresel sermaye yatırımlarının 2003 öncesinde ortalama 1 milyar dolar olduğunu, bu rakamın 2007 itibariyle 22 milyar dolara ulaştığını kaydederek, şunları söyledi:
''Böylece 2007 yılı itibariyle cari açığın yarısından fazlası borç oluşturmayan sermaye akımları ile finanse edilmiştir.
Doğrudan yatırımlar alanında 2008 yılında bozulan küresel şartların bir miktar olumsuz etkisini görüyoruz. Yine de bu yıl sonu itibariyle doğrudan sermaye girişinin 15 milyar dolar olmasını bekliyoruz. Bütün bu olumsuzluklara rağmen...
Uluslararası ölçekte artan ticaret ve sermaye ilişkilerimiz reel sektör kuruluşlarımızın dış finansman kaynaklarına doğrudan erişiminin de önünü açtı. Doğal olarak özel kesimin dış borçları da artmaktadır. Özel yatırımların seyrine bakıldığında, alınan bu borçların büyük bölümünün üretim ve ihracat kapasitesini artıran yatırımlarda kullanıldığı görülecektir. Yani lükse yönelik şeyler olmadığı, tamamen üretime, yatırıma yönelik olduğu görülecektir. Lüks tüketim olmadığı için de bu bizi rahatlatmaktadır. Bununla birlikte özellikle döviz geliri olmayan firmalarımızın döviz riski konusunda daha dikkatli olması gerektiğini de belirtmek isterim.
Ayrıca, ilgili kamu kuruluşlarımız, özel sektörün dış borç durumunu yakından izlemeye devam edecek ve bu konudaki veri ve bilgileri kamuoyuyla paylaşacaktır. Türkiye'de uzun dönemli yapısal bir sorun olan cari işlemler açığının kalıcı ve sağlıklı bir şekilde çözümlenmesi için kapsamlı ve uzun dönemli yapısal politika tedbirlerini uyguluyoruz.''

''OLUMSUZ ETKİLENEN SEKTÖRLERİN YENİDEN YAPILANMASI DESTEKLENECEK''
Yurtiçi tasarrufların artırılması konusunda en önemli reformlardan biri olan Sosyal Güvenlik Reformu'nun bu yıl için yasalaştığını hatırlatan Başbakan Erdoğan, cari açığın azaltılması yönünde en önemli adımlardan birinin de rekabet gücünün artırılması için yapılan düzenlemeler olduğunu söyledi.

Sanayide rekabetin artırılması konusundaki adımları belirlemek ve ilgili tüm kesimler arasında diyalog ortamı oluşturmak için Sanayinin Rekabet Gücünün Geliştirilmesi Daimi Özel İhtisas Komisyonu'nu oluşturduklarını anımsatan Erdoğan, yatırım ortamının önündeki engellerin belirlenmesi ve ortadan kaldırılması için Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu ile Yatırım Danışma Konseyi'nin bu alandaki çalışmalara yön vereceğini anlattı.

İstihdam üzerindeki yüklerin yüksekliği ve iş gücü piyasasındaki katılıkların rekabet gücünü olumsuz etkilediğini belirten Erdoğan, bu sorunların çözümüne yönelik olarak istihdam paketinin yürürlüğe konduğunu ifade etti. Başbakan Erdoğan, sosyal güvenlik ve sağlık sisteminin sürdürülebilirliğini zedelemeden çok önemli katkılar sağlayan istihdam piyasası reformunun ek reformlarla destekleneceğini açıkladı.

''AR-GE Teşvik Yasası''nın önemine de değinen Erdoğan, bu yasa sayesinde Türkiye'nin uluslararası firmalar tarafından bir AR-GE merkezi olarak görülmesini hedeflediklerini söyledi.
Küresel gelişmelerden olumsuz etkilenen sektörlerin yeniden yapılanmalarını destekleyecek gelişmelere de öncelik vereceklerini söyleyen Erdoğan, bu alandaki ilk adımı tekstil, hazır giyim, deri ve deri ürünleri sektörlerine yönelik yeniden yapılanma stratejisiyle arttıklarını belirtti.


6 YILDA 50 MİLYAR DOLARLIK ÖZELLEŞTİRME YAPILDI

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, son 6 yıllık dönemde Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB), Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) ile Ulaştırma Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen özelleştirme ve varlık satışı tutarının 50 milyar doların üzerinde olduğunu bildirdi.

Cari işlem açığında görülen artışın çok önemli bir bölümünün uluslararası enerji fiyatlarındaki artışlardan kaynaklandığına dikkat çeken Erdoğan, son yıllarda Türkiye'de yakalanan yüksek büyüme performansına paralel olarak artan enerji talebinin Türkiye'nin enerji faturasını kabarttığını söyledi. Enerjide dışa bağımlılığı azaltmaya ve arz güvenliğini sağlamaya yönelik adımların önemine değinen Erdoğan, bu çerçevede son dönemde başta kömür ve yenilenebilir enerji olmak üzere yerli kaynaklara ağırlık verildiğini, enerji üretim ve tüketiminde verimlilik artışı sağlandığını vurguladı.

Erdoğan, özellikle nükleer santral projesi ve Afşin-Elbistan yöresindeki büyük kömür santrali projelerine başlanmasıyla Türkiye'nin enerjide dışa bağımlılığının azalacağına işaret etti.

Rüzgara dayalı santraller ile güneş enerjisinden azami ölçüde yararlanmak konusunda gerekli yasal ve teknik altyapıyı oluşturduklarını anlatan Erdoğan, bu alanda özel sektör yatırımlarının hızla devreye girmesini beklediklerini söyledi.
Elektrik enerjisi sektöründe faaliyet gösteren gerek TEDAŞ, gerekse TEİAŞ gibi kurumların halihazırda pek çok yeni yatırım ve rehabilitasyon çalışmasını yaptığını anlatan Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Bütün bu gelişmeler önümüzdeki dönemde ülkemizin ekonomik büyümesinin desteklenmesi açısından önem taşıyan enerji arz güvenliğinin sağlanmasına önemli katkıda bulunacaktır. Elektrik enerjisi sektöründe özelleştirmenin tüm unsurlarıyla tamamlanması nihai hedefimizdir. Üretim ve dağıtım sektörlerindeki özelleştirme çalışmalarını tamamlanması ve özel sektörün piyasaya katılımını artırımının artırılması maliyetlerin düşürülmesine ve hizmet kalitesinin daha da iyileştirilmesine daha da iyileştirilmesine önemli katkıda bulunacaktır.
Özelleştirme alanındaki çalışmalar gelince, bu sadece enerji ile kısıtlı değildir. Son 6 yıllık dönemde ÖİB, TMSF ve Ulaştırma Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen özelleştirme ve varlık satışı tutarı 50 milyar dolar üzerindedir. Bu tutarın bizden önceki 18 yıllık dönemde gerçekleştirilen özelleştirme tutarının 6 katından daha fazla olduğunun altını çizmek isterim.
Piyasa koşullarını da dikkate alarak, özelleştirme programımızı taviz vermeksizin ve kararlılıkla uygulamaya devam edeceğiz. Küresel ekonomide yaşanan kriz, sağlam zemine oturan ve etkin çalışan bir mali sektörün önemini bir kez daha çok net bir şekilde ortaya koymuştur. Buradaki kritik nokta krizlere karşı dayanıklı bir mali sektör altyapısının, krizler oluşmadan önce tesis edilmiş olmasıdır. Nitekim, kriz dönemlerinde alınan önlemler, daha çok başlamış bir yangını söndürmeye amacına yöneliktir. Bugün birçok gelişmiş ülkenin gündemine yeni aldığı mali sektör reformlarını ülkemizin son dönemde gerçekleştirmiş olması Türkiye'ye önemli bir dayanıklılık kazandırmıştır.''

AB STANDARTLARI
Bu anlayış doğrultusunda, bankacılık alanında, 2002 yılından bu yana ciddi bir reform hamlesini gerçekleştirdiklerini anlatan Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
''Yürütülen çalışmalar neticesinde finansal sektörün düzenleme ve denetleme çerçevesi risk bazlı bir anlayışla oluşturulmuş ve sistem uluslararası standartlar ile uyumlu hale getirilmiştir. Bankacılık alanında gerçekleştirilen reformların yanı sıra sigortacılık sektörüne ilişkin düzenlemeler de uluslararası tecrübeler dikkate alınarak AB standartlarına çekilmiştir. Ben buna '2000'li yılların o acı deneyimlerinden bir ders alma' da diyebilirim.
Bugün geline noktada bankacılık sektörünün sıhhatine ilişkin temel göstergelerin olumlu seyrini sürdürmekte olduğunu görüyoruz.
Dünyadaki yaşanan krizde, önemli bir unsur olan bankaların ve piyasanın likidite durumu, ilgili kurumlarca çok kısa aralıklarla ve yakından izlenmektedir. Ayrıca uygulamaya konulan düzenlemelerin etkisiyle sektörün aktif kalitesi de sağlamlığını korumaktadır.
Son dönemdeki küresel gelişmeler, mali kuruluşların hem kendi aralarında hem de özellikle reel sektör ile güçlü ve şeffaf diyalog ve koordinasyon içinde olmaları gerektiğini de ortaya koymuştur. Sorunların zamanında tespiti ve çözümlerin sorunlar büyümeden ortaya konulması bakımından bu husus önem taşıyor. Her zaman önceliklerimiz arasında yer alan finans sektörümüzün küresel krize rağmen sarsılmamış olması ve ekonomimize kaynak ayırma işlevini yerine getirmeye ve sorunsuz bir şekilde devam etmesi gerçekleştirilen reformların ve sürdürülen akılcı politikaların başarısını gösteriyor.''


BÖLGESEL KALKINMA PROJELERİ
Başbakan Erdoğan, ''GAP, DAP, KOP ve diğer bölgesel kalkınma ve sosyal gelişme programlarımız orta vadede küresel krizin ülkemize yansımalarını sınırlandıracak hatta Türkiye'nin bu gelişmeleri bir fırsata dönüştürmesine sağlayacak önemli adımlardır'' dedi.

Düzenleyici kuruluşların eşgüdüm halinde, içinde bulunulan krizi yakından izlediğini ve gerekli tedbirleri almaya devam ettiğini kaydeden Erdoğan, finans sektöründeki dönüşümü kalıcı hale getirmek ve ileri aşamaya taşımak amacıyla İstanbul'u bir finans merkezi haline getirme projesini başlattıklarını söyledi.
Erdoğan, şöyle konuştu:
''Türkiye'nin bölgesel ve küresel bir güç olma vizyonunu tamamlayan bu projeyi, özel sektörün de katkısıyla düşünce safhasından uygulamaya başlama aşamasına getirmiş bulunuyoruz.
Bir diğer adım, GAP, DAP, KOP ve diğer bölgesel kalkınma ve sosyal gelişme programlarımız orta vadede küresel krizin ülkemize yansımalarını sınırlandıracak hatta Türkiye'nin bu gelişmeleri bir fırsata dönüştürmesine sağlayacak önemli adımlardır.
Bu hususların yanı sıra AB gündemi ve öncelikli yasal düzenlemelerimiz üzerinde de kısaca durmak istiyorum. AB ile üyelik sürecimizde üzerimize düşen yükümlülükleri yerine getirmek üzere hazırlanan Ulusal Program'da Anayasa değişiklikleri de dahil olmak üzere 131 yasa değişikliği yapılmasını öngörüyoruz. Söz konusu yasal düzenlemelerden 40 tanesi AB ile müzakere fasıllarının açılış kriterlerini karşılamak üzere öncelikli olarak Meclis gündemine getirilecektir.''

Türk Ticaret Kanunu'nu da yenilemeyi planladıklarını anlatan Başbakan Erdoğan, bu tasarıyla uluslararası kabul görmüş kurumsal yönetim ilkelerinin getirileceğini, pay sahiplerinin haklarının güçlendirileceği, şirketler kesimini şeffaflığını artırılacağını ve denetim çerçevesinin iyileştirileceğini dile getirdi. Erdoğan, tasarının genel kurulda olduğunu anımsattı.

Muhasebe ve Denetim Standartları Hakkındaki Kanun Tasarı'sınında yeni Ticaret Kanunu'nun tamamlayıcı olacağını belirten Erdoğan, mali tabloların güvenilirliliğine ve uluslararası mukayese edilebilirliğine katkıları olacağın söyledi.

''İRADE VE KARARLILIK TAMDIR''
Yeni yasama yılında Bankacılık Kanunu'ndaki değişiklikleri içeren yeni düzenlemeyle özellikle banka dışı mali kurumlara yönelik yasa taslağının finansal sistemin şeffaflığını ve ürün çeşitliliğini artıracağın belirten Erdoğan, ''Özet olarak hükümetimiz, elde edilen ekonomik kazanımların ve artan refahın her türlü şart altında korunması daha da güçlendirilmesi için gereken tedbirleri zamanında almaya devam ediyor. Bu konuda irade ve kararlılığımız tamdır'' dedi.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Türkiye ekonomisi tarihinde hiç görülmedik şekilde sağlam bir yapıya kavuşmuş durumdadır. Geçmişte, en küçük bir küresel bir dalgalanmadan, en küçük siyasi krizden etkilenen ve kriz noktasına gelen Türk ekonomisi bugün devasa küresel krizlerle baş edecek bir yapıya kavuşmuştur. İşte Amerika'da bir mortgage olayı, olayları nerelere taşımıştır ama biz de bir TOKİ bizim burada adeta sigortamız olmuş ve böyle bir olumsuz etkilenme Türkiye'de görülmemiştir. Şu anda 320 bin konut inşaatı devam etmekte ve bunun 200 bin civarında olanı sahiplerine teslim edilmiştir.
Bakanlarımız, ilgili tüm kurumlarımız, ekonominin tüm aktörleri bugün küresel dalgalanmayı çok yakından takip etmektedirler. Yapılması gereken bir şey olduğunda, bir önlem alınması gerektiğinde bunlar hiç tereddüt etmeden uygulanmaya konuluyor.
Bu noktada, ekonomide morallerin yüksek olması, beklentilerin iyimser yönde olması son derece önemlidir. Son 6 yılda ekonomide elde ettiğimiz başarı hükümetimizin tesis ettiği güven ve istikrar sayesinde oluşan moral ve iyimserlik zemininde ilerlemiştir.''

''BEKLENTİLER''
Beklentilerin kötü seyrettiği, morallerin bozuk olduğu bir ortamda yatırımın, üretimin, ihracatın, istihdamın olamayacağını belirten Erdoğan, bu sürecin en önemli anahtarının ''sihirli'' diye nitelendirdiği ''güven ve istikrar'' olduğunu söyledi.
Erdoğan, ''Güveni ve istikrarı asla gölgelememek, sarsmamak gerekir. Tabii ki, üzülerek gördük ki, geride bıraktığımız 6 yıl içinde milletçe elde edilen tarihi başarılara rağmen kimi çevreler ısrarla ve inatla olumsuz, karamsar senaryolar çizdiler, çizmeye de devam ediyorlar'' dedi.

Altı yıl boyunca ''kriz' kelimesini ağzından düşürmeyenlerin, kriz için tarih bile verdiğini söyleyen Erdoğan, bu beklentileri boşa çıkardıklarını bildirdi. Derslerini iyi çalıştıklarını, yere sağlam bastıkların ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
''Millet ile bunlar aynı yöne bakamıyorlar, milletin sevincine ortak olamıyorlar. Türkiye'nin potansiyelinden, zenginliğinden, dinamizminden habersiz olanlar, bu kötümser senaryolarını elbette sürdüreceklerdir. Ancak Türkiye eski Türkiye değildir. Bugün dünyanın en büyük 17. ekonomisi konumuna yükselmiştir, Avrupa'da 6. büyük ekonomiyiz. İhracatımız 130 milyar doları aşmış durumdadır.
Kişi başına gayri safi hasılada 10 bin doları aştık. Bunlarla yetinmiyoruz. Türkiye bunlardan çok daha iyisini hak ediyor. ve hakkettiğimiz o seviyeleri mutlaka yakalayacağız.
Ekonomiye yönelik, istikrar ve güven ortamına yönelik müdahaleye bugüne kadar izin vermedik, bundan sonra da kararlı duruşumuzu devam ettireceğiz. Biz milletimize güveniyoruz, Türkiye'nin potansiyeline, Türkiye'nin dinamizmine, heyecanına güveniyoruz.
Biz Türkiye'ye güveniyor ve inanıyoruz. Bu güven sayesinde, Türkiye, inşallah bugün ulaştığı seviyelerin çok daha üzerine çıkacaktır. Bütün bu süreçte yatırımlarımızda en ufak bir eksiltme veya durdurma söz konusu olmadı ve yola aynen devam ettik. Önceliklerimiz vardı: Bu öncelikler istikametinde yatırımlarımızı devam ettirdik çünkü duran veya durağan bir Türkiye istemiyoruz. Hareketli, sürekli gelişen, dönüşen bir Türkiye istiyoruz. Zira muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkacaksak, bütün bu altyapı çalışmalarını yapılması gerekiyor. Onun için Türkiye batıdan doğuya, kuzeyden güneye bir değişim, dönüşüm içinde.
Bütün bu yatırımlar devam ederken, diğer taraftan da reel sektörde bu adımlar atılırken, küresel sermaye ülkemize çekilirken, bunun alt yapısını hazırlayacaksınız ki küresel sermaye de Türkiye'ye gelsin ve geliyor da. İnanıyorum ki gelecekte gelmeye devam edecektir.''

Başbakan Erdoğan, açıklamalarının sonunda vatandaşların Ramazan Bayramı'nı da kutladı. Erdoğan, daha sonra basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

IMF KARARI KASIMDA VERİLECEK
Basının sorularını da yanıtlayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, IMF ile anlaşmayla ilgili olarak, ''Şu anda bu konuyla ilgili son safhasında. Nihai kararı öyle zannediyorum ki önümüzdeki ay veya Kasım gibi kesin veririz. Görüşmeleri neticelendirip bir mutabakat içerisinde birlikte bir neticeye varacağız. Kararımızı da açıklayacağız'' dedi.

Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin IMF ile anlaşması konusunda bir kararın verilip verilmediğine ilişkin soru üzerine, ''Şu anda bu konuyla ilgili son safhasında nihai kararı öyle zannediyorum ki önümüzdeki ay veya Kasım gibi kesin veririz. Görüşmeleri neticelendirip bir mutabakat içerisinde birlikte bir neticeye varacağız. Kararımızı da açıklayacağız'' dedi.

Bir gazetecinin, ''Deniz Feneri ile ilgili RTÜK Başkanı Zahid Akman'ın ismi sıkça geçiyor. Bu konudaki görüşünüzü alabilir miyim?'' sorusuna Erdoğan, ''Sorunuza teşekkür ediyorum. Bu gündemle alakalı değil'' karşılığını verdi.

Başbakan Erdoğan, ''ABD'de batan Lehman Brothers bankasından bir yabancı banka aracılığıyla Türkiye'deki yatırımcılara da ürün satıldığı ortaya çıktı. BDDK ve SPK'nın konuya ilişkin çalışmaları hakkında siz bilgi istediniz mi? Etkilenen yatırımcı grubu ne kadardır?'' sorusunu, ''Bana verilmiş bir bilgi yok. Banka sistemi açısından her hangi bir risk söz konusu değil'' diye yanıtladı.

Faiz oranları ile önümüzdeki dönemde harcama kısıcı veya vergi gelirleri de dahil olmak üzere gelir artırıcı bir mali tedbir düşünülüp düşünülmediğine ilişkin sorulara Erdoğan, şu yanıtı verdi:

''Yüksek faiz noktasında, bu benim kendi kanaatim Merkez Bankası'nın kanaati farklı, burada bizim Merkez Bankası'na müdahalemiz söz konusu değil. Ama ben özellikle sizlerin bu sorusu ve piyasalar açısından söylüyorum burada biz faizlerin biraz daha düşürülebileceğine inanıyoruz. Bu benim kanaatim. Arkadaşlarımın içerisinde bu kanaatimi paylaşanlar da var paylaşmayanlar da var. Bunu özellikle ekonomideki açık sözlülüğüm itibariyle söylüyorum. Kurdaki sıkıntılar noktasında aynen onu da sizlerle paylaşıyorum, burada da böyle bir şey söz konusu fakat dalgalı kur, sabit kur bu noktaya gelince bu konuda ise kesinlikle sabit kurdan değil dalgalı kurdan yana olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Eğer sabit kur uygulaması olmuş olsaydı şu anda biz geçmişteki krizleri tekrar yaşardık.
Yeni bir vergi getirme konusuna gelince; bir defa biz kesinlikle yeni bir vergi getirmeyi asla düşünmüyoruz. Ama ciddi manada bir vergi, kayıt dışı sebebiyle, kaçırma olayı söz konusu. Bakıyorsunuz sosyal güvenlikte ciddi adımlar var ama Yeşil Kart olayına bakıyorsunuz oradaki açığımız gerçekten büyük. Bu işi de takibe almamız lazım. Olay sadece bir vergi olayı değil. Sosyal güvenlikte de yükümüz ağır. Bunu da azaltmamız lazım. Bu kayıt dışılığı ortadan kaldırabilmek için de bizim denetim mekanizmalarımızı güçlü hale getirmemiz lazım. Biz tam aksine eğer kayıt dışılığı ortadan kaldırabilirsek vergi oranlarını daha da düşürmeyi düşünüyoruz. Öncelikle bizim düşüncemiz şuydu; vergi oranlarını düşürürsek acaba vergi miktarı artar mı? Fakat baktık ki, pek öyle olmuyor. Düşürmemize rağmen hala vergi noktasındaki kayıt dışılık devam ediyor. Diğer ifadeyi kullanmak istemiyorum, bunu ne yapıp yapıp bir defa denetim altına almamız şart. Kurumsal olarak da ifadeyi vermeyeceğim çünkü kendilerinin kurumlarının ifade ettiği, (şu kadar bizim personelimiz var) ama kayıtlıya bir bakıyorsunuz, dörtte bir... Bu olmaz. Bu bir defa vergisini, SSK primini hakkıyla ödeyen insanının rekabet gücüne bir darbedir, haksızlıktır. Bir yerde de çok açık söylüyorum bu artık açık, net milli haklardan hırsızlıktır. Eğer bunları biz temin etmiş olsak ne yapacağız? Vergiyi daha da düşüreceğiz ve ülkede hizmet noktasındaki aksiyonumuz çok daha fazlasıyla artacaktır.''

"BÜTÇE DENGELERİ AÇISINDAN SIKINTIMIZ YOK"
Başbakan Erdoğan, bir gazetecinin, ''Bütçe büyüklüğü, gelir-gider dengesi, faiz dışı fazla hedefi ne olacak? Vergi ve SSK primleri konusunda baktığınızda bunların kayıtdışının milli haklarda hırsızlık olduğunu söylediniz. Son günlerde yolsuzluk tartışmaları ayyuka çıktı. Yolsuzlukların önlenmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?'' şeklindeki sorularına, şu karşılığı verdi:

''Özellikle faiz dışı fazla konusunda az önce konuşmamda gerekeni söyledim. Bütçe noktasında da bütçe fazlamızın olduğunu söyledim. Dolayısıyla bizim bütçe dengeleri açısından herhangi bir sıkıntımız söz konusu değil. Özellikle bütçe büyüklüklerinde de TBMM'ye bu sunulmadan ayrıca açıklayacağız.
Bir diğer konu, söyledim, bu dönemin ekonomik noktada sıkıntılı geçmeyişinin en önemli sebebi yolsuzlukların olmamasıdır. Siyasi polemiğe girmek istemem. Göreve geldiğimizde ülkenin ekonomisi ne durumdaydı, bugün ekonomi ne durumdaydı. Bunlar açık ve net ortadadır. Böyle kalkıp, siyasi polemiklerle bir netice alma adına bu tür sorular sorulursa bunlar bizi üzer. Az önce rakamları söyledim. Gayri Safi Yurtiçi Hasıla 2002'de ne idi? 230 milyar dolar. Şimdi GSYH ne? 657 milyar dolar. Bu da son dolar noktasında, değerlendirmede 657 oldu. Daha kısa bir süre önce 659 milyar dolar idi. Ne demek bu? 79 senede 230 milyar dolara ulaşmış Türkiye. Ama 4.5 senede 2007 sonu itibariyle biz 429 milyar dolar koymuşuz. Eğer yolsuzlukların egemen olduğu bir dönem olmuş olsa bu dönem, bu rakamları yakalamak mümkün değil. Buralarda insaf sahibi olalım. Böyle harici olayları ülkemle alakası olmayan olayları kalkıp getirip önümüze lütfen koymayın. Bunların ülkemle alakası yok. Ve ülkemdeki spesifik olayları da sanki böyle ülkeyi elden götürüyormuş havasında ortaya koymanız, bu da çok çirkin bir olay. Lütfen bu konularda da ciddi olalım, insaf sahibi olalım. Baksanıza bütün rakamlar, her şey ortada, gelinen nokta ortada.
Bütün yatırımların nasıl cereyan ettiği ortada. Duran bir yatırım söz konusu değil. Bütün yatırımlar çalışıyor. Türkiye'de şuraya bakın, oradan değerlendirin işi. Sadece THY ile yolculuk eden insan sayımız nereden nereye geldi. Otomobil satış sayısı nereden nereye geldi...
Bütün bunlara baktığınız zaman Türkiye'nin nasıl kalkındığını görüyoruz. Emisyon hacmi itibariyle söylüyorum. Hiçbir zaman kalkıp da karşılıksız para basmamıştır bu hükümet. Ama önceki dönemlere baktığınızda yolsuzlukların örtülmesi için sürekli karşılıksız para basılmıştır. Bunlar bu hükümetin karakterinin içinde, kimliğini içinde yer almamıştır. Onun için kalkıp da 'yolsuzlukların hakim olduğu bir süreç' diye bir yakıştırmayı asla kabul etmemiz...''

Soruyu yönelten gazetecinin, ''Ben tartışılıyor dedim'' sözleri üzerine Erdoğan, ''Tartışılabilir. Tartışanlar kimler, siz ona bakın. Halk mı yoksa siyasiler mi tartışıyor? Siyasi tartışıyor. O siyasetçilere değer verenler, bu işi tartışıyor olabilir. Biz de onları sadece dinleriz. Ama bütün bunlara baktığımız zaman en güzel tartışmayı önümüzde Mart 2009 seçimleri var. Mart 2009 seçimlerinde halkım yapacak. Halkım orada en güzel tartışmayı yaparak, gereken cevabı, gerekenlere verecek. Olay bu kadar basit'' dedi.

Başbakan Erdoğan, bir gazetecinin 'Merkez Bankası Başkanı Trabzon'daki konuşmasında faizleri indirebileceğine işaret etti ama 18 Eylüldeki toplantıda global risklere işaret ederek, sabit bıraktı. Kişisel olarak soruyorum sabit kalınca kızdınız mı? Hedeflediğiniz düzey nedir? Yıl sonu büyüme tahmininiz nedir?'' sorularını yanıtlarken, ''Sen beni mi sınıyorsun? Bu konu ile ilgili kararı verecek olan yer Merkez Bankası'dır. Dolayısıyla benim ruh dünyamda olan şey farklı... Ama onu ben açıklayamam'' dedi.

Şu anda piyasaların oluşturduğu bir faiz oranı bulunduğunu ifade eden Erdoğan, ''Merkez Bankası'nın açıkladığı faiz oranları vardır. Dolayısıyla bunlara göre bizim elimizde olan sadece en önemli enstrümanımız Hazinedir ve Hazine çıkar piyasayı ortaya koyar. Alımını en uygun şartlarda yapar. Bizler de burada en uygun şartları yakalamaya çalışıyoruz. Ama düşüncemiz nedir? Tabii bu parayı en ucuza satın alabilmektir. Ne kadar ucuza satın alabilirsek, bizim de bu noktada Hazinemizin güç kabiliyeti o denli artar'' diye konuştu.

"DOĞRUSUNU SÖYLEMEK...''
Başbakan Erdoğan, bir gazetecinin, Rusya ile bir süre önce yaşanan gümrük krizine değindikten sonra, ''Ekonomide bu kadar kritik olduğu bir ortamda, son birkaç haftadır yaşanan iç gerilimde vatandaş açısından moralinin bozulmasında hiç payınız olmadığını söyleyebilir misiniz?' sorusu üzerine, ''sorunun yaptığı konuşma gündeminin dışında olduğunu'' söyledi.
Erdoğan, şöyle konuştu:

''Ama ben sadece bir şey söyledim. O da şudur: Yalan yanlış ile bize yaklaşanlara doğrusunu söylemek benim ve arkadaşlarımın görevidir. Ve bu yalan yanlışı bize yakıştıranlar hangi tonda bize yaklaşıyorlarsa, aynı tonda cevaplarını alırlar. Olay budur...
Gümrük olayına gelince, Rusya ile yaptığımız görüşmeler bana göre büyük ölçüde neticeyi aldık. Burada ufak tefek bazı şeyler olabilir ama bunları da arkadaşlarımız ilgili kurum ve kuruluşlarda görüşmek müzakere etmek suretiyle aldılar. Ve zaman içinde, inanıyorum ki karşılıklı mutabakat ile birçok sorunlar çözülebilir. Çünkü Rusya ile sürdürülen sürecin durdurulması veya engellenmesi ihracatçı kesimimin büyük kısmını ciddi anlamda olumsuz etkileyecektir. Bizim şu anda dış ticaret ortağımız durumuna geldi. Burada bir aksamanın, olumsuzluğunun bizi etkilemesinin boyutu da çok çok büyük olacaktır. Buna fırsat vermek istemiyoruz. Alınan neticenin isabetli olduğunu ama ileride bunun çok daha olumlu bir şekilde gelişeceğine inanıyorum.''

İZMİR'DEKİ BEBEK ÖLÜMLERİ
Erdoğan, İzmir'deki bebek ölümleriyle ilgili bir soru üzerine, ''Sağlık Bakanından konuyla ilgili bilgi aldığını, bakanlığın olayda ihmal olup olmadığını araştırdığını'' söyledi.
Başbakan Erdoğan, ''prematüre doğumların her zaman risk taşıdığını'' belirterek, ''İhmal olabilir, hijyenik koşullar olabilir. Maalesef bunlar üzücü konular. Bakanım nihai neticeyi bildirecek. Konu araştırılıyor'' dedi.

NÜKLEERDE ERTELEME YOK
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Nükleer enerjiyle alakalı ihalede herhangi bir erteleme söz konusu değil, bu ihalemizi çarşamba günü yapacağız'' dedi.

Başbakan Erdoğan, Halkbank'ın özelleştirilmesi ve nükleer enerji ihalesinde bir ertelemenin söz konusu olup olmayacağına ilişkin soruya şu yanıtı verdi:
''Nükleer enerjiyle alakalı ihalede herhangi bir erteleme sözkonusu değil. Bu ihalemizi Çarşamba günü yapacağız. Tabii oradan çıkacak olan netice nedir ne olacaktır, onu ihaleden sonra göreceğiz. Zira nükleer enerjide biz çok geç kalmış durumdayız. Artık bunu daha erteleme lüksümüz yok. Bunu süratle yapacağız.
Özelleştirmeye gelince, tabii isim verdiğiniz için söylüyorum Halk Bankası ile ilgili. Bu konuda önceliklerimiz var, bu öncelikler içerisinde tabii ki atmosferi de koklayacağız. Zira bizim bütün hedefimiz nedir? Özelleştirdiğimiz bir ürünü istiyoruz ki en ideal rakamlara ulaşabilecek şekilde bunu yapalım. Bunu yapmak ta 'akıllı tüccarın' işidir, bunu yapmak durumundayız. Onun için de piyasaları koklayacağız ve bu piyasaların durumuna göre de vakti, saati geldiğinde kalkıp en iyi şekilde bunu yapmış olacağız.''

CARİ AÇIK
''Cari açık ile ilgili özel bir önlem paketi hazırlandı mı? Bu paket içerisinde döviz-kur sisteminin değiştirilmesi gündeme geldi mi?'' soruları üzerine Erdoğan şunları söyledi:
''Bu cari açık bizim sıkıntımız olduğu gibi dünyada da en gelişmiş ülkelerin en önemli sorunlarından bir tanesidir. Amerikan Birleşik Devletleri'nde 784 milyar dolarlık bir cari açığın olduğunu görüyoruz. Bunlar bütün ülkelerde var, bütün mesele siz yere sağlam basıyor muzunuz bu önemli. Yani sizin için bu bir tehdit oluşturuyor mu oluşturmuyor mu? Türkiye'nin şu anda ekonomik yapısı itibariyle hamdolsun bizde böyle bir sıkıntı sözkonusu değil ve güvenli yolumuza devam ediyoruz bir taraftan ihracatın artışı, bir taraftan turizmdeki gelişmeler, küresel sermayenin Türkiye'ye girişinin kendine yeniden toparlamış olması. Bunlar bizim bu noktadaki avantajlarımız olarak ortada görülüyor. Biz bu dünyadaki olumsuz süreci ne yapabiliriz? Bir fırsata dönüştürebiliriz. İspanya'da da 150 milyar dolarılık bir cari açık sözkonusu. Tüm bunlar göz önüne alındığında buradaki hassasiyetimiz mevcut ama bizi öyle korkutucu, korkutucu, devamlı olarak bunu gündeme getirerek, bazı mahfillerin bir siyaset malzemesi haline getirilmesi kusura bakmasınlar, onlara bir şey kazandırmaz.
Türkiye'de yatırımlar aynı kararlılıkla devam ediyor, devam edecek. Bir ülkede yönetim niçin var cari harcamalar ve bu cari harcamaların içerisindeki özellikle başlıklar kalemler, bunlar başarıyla yürüyorsa bütçede eğer açık söz konusu değilse başarıyla bu iş yürüyor demektir.''

MİLLİ PİYANGO'NUN ÖZELLEŞTİRİLMESİ
Başbakan Erdoğan, Milli Piyango'nun özelleştirilmesine ilişkin bir soru üzerine, ''Bu konuyla ilgili özelleştirme irademiz çalışmasını yapıyor. İddaa konusunda atılması gereken bir adım vardı onu attık. İddaa, gördüğünüz gibi nereden nereye geldi. Milli Piyango'da da bu işi en başarılı şekilde nasıl sonuçlandıracaksak, bu noktada bu adımı atacağız. Takvim olarak 'şu gündür' diye ben bir şey söyleyemiyorum ama her an tarihi açıklanabilir'' dedi.

Erdoğan'ın, ''Verilecek bir tarih var mı?'' diye sorması üzerine, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ''Önümüzdeki ayda falan çıkarız'' dedi.
Hazine Müsteşarlığı'nın borçlanma planına ilişkin bir soru üzerine, Erdoğan, ''Hazine burada bütün tedbirlerini almış vaziyette ve adeta güven sağlayıcı adımlar bunlar rezervimiz yerinde,bir sıkıntı burda da söz konusu değil.''

Başbakan Erdoğan, büyümeye ilişkin bir soruya da, ''Büyüme ile ilgili... Bu konuda GAP, DAP, KOP... Bu olayı çok yakından izlemenizi tavsiye ederim. Bu projeler bizim büyüme trendimize çok ciddi katkıları olacak, adeta bu süreci tetikleyecek yatırımlarımız olacaktır. Kamu yatırımlarını, özel sektör yatırımlarını yeni teşvik sistemiyle de hızlandıracağız'' yanıtını verdi.

Erdoğan, IMF-Dünya Bankası toplantısında 2009'da Türkiye'nin ev sahipliği yapacağı, yaklaşık 10 bin kişinin bu toplantılara kalacağı hatırlatılarak bu konudaki hazırlıkların ne durumda olduğu; İstanbul'un finans merkezi olmasının bu konuda bir sorun yaratıp yaratmayacağının sorulması üzerine, 2009 IMF toplantısının Avrupa yakasında yapılacağını, İstanbul'un finans merkezi olarak planlanan alanın ise Anadolu yakasında olduğunu söyledi.

Yaklaşık 1,5 saat süren basın toplantısında Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen ile Maliye Bakanı Kemal Unakıtan da hazır bulundu.