kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
17 Eylül 2008, Çarşamba
Sabah
 
Haberler Spor Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Magazin Sağlık Televizyon Yazarlar Kültür Sanat
 
24 Saat
24 Saat

Benim hayatla ilgili hiç kalkınma planım olmadı

16.09.2008
En son 'Cesaretin Var mı Aşka' adlı dizi ile izleyicinin karşısına çıkan oyuncu Engin Altan Düzyatan, son yıllarda genç kızların gözdesi. Düzyatan, Harper's Bazaar dergisine kendisini anlattı..
'Ruhsar', 'Yeditepe İstanbul', 'Koçum Benim', 'Kampüsistan', 'Kızlar Yurdu' 'Sevgili Dünürüm' ve en son 'Cesaretin Var mı Aşka?' gibi dizilerde rol alan, 'Cennet', 'Beyza'nın Kadınları' ve 'Kalbin Zamanı' gibi sinema filmleri ile izleyicinin karşısına çıkan 1979 doğumlu Engin Altan Düzyatan son yıllarda genç kızların gözdesi. Yakışıklılığı, serseri tavırları ve başarılı oyunculuğu ile herkesi kendine hayran bırakan Düzyatan, bir yandan da DOT adlı tiyatroda sahneye çıkıyor...

* Hangi dizide oynarsanız oynayın, üzerinize bir 'sorunlu çocuk' etiketi yapıştırılıyor. Zap yaparken dizilerinden birine rastladığımda, sizi hep bir başkası tarafından azarlanırken buluyorum. Gerçek hayatla ne kadar bağdaşıyor bu?
Bunun biraz dış görünüşle alakası var sanırım. Ben çocukluğumda bile çok normal giyinen, normal davranan biri değildim. Mahallenin fırlaması durumu her zaman vardı. Birine bağımlı yaşamamayı, tek başına yaşamayı seviyorum. Bu bir süre sonra yaşam biçiminiz haline gelince, dışarıdan bakıldığında çok da sevimli bir tipleme çizemiyorsunuz. Eli yüzü düzgün, efendi gibi görünmüyorum. Bu özelliğinden dolayı, bir yapımcı sana bu yönde bir rol verdiğinde de gerisi geliyor. Sonraki işlerinde, yapımcılar çok fazla düşünmeden sana yine bu rolü veriyorlar.

HOLİGAN DURUMUM VARDI

* Aslında gizliden gizliye romantik yanı da var o rollerin. Oradan kurtarıyor olabilirsiniz...
Evet, o da işin dengeleyici bir tarafı. Hani, serseri mi, ne denir bu tip adamlara... Böyle adamlar romantik olur. İlle de kadına karşı bir romantizmden bahsetmiyorum, yaşama karşı duyulan romantizm bu. Zaten bu bakış açısı onları yalnızlığa ve özgür yaşamaya iter.

* Küçüklüğünüzden itibaren başınız çok belaya girdi mi?
Galiba biraz öyleydim. O zamandan beri Karşıyaka taraftarıyım, hâlâ değiştirmedim. O dönemlerde de ağır bir holigan durumum vardı yani! O zaman da tribünle ilgilenirdim. Bu bile insanı biraz öyle yaşamaya itiyor. Çok küçük yaşta yurtdışına çıkınca, daha da rahat oldu benim için her şey. Bir de ailem beni çok rahat yetiştirdi, bu faktörü de unutmamalıyım. Ailenin en küçük çocuğu olunca biraz özgür bırakılıyorsun sanırım. Ailemdeki herkes avukat, işletme, iktisat gibi mesleklerdeyken ben oyuncu oldum.

BİR ZAMANLAR BEN DE İDEALİSTTİM
* İdealist tiyatro oyuncuları televizyon dizilerinde oynamayı reddedip, sadece tiyatro diyorlar ya, siz nasıldınız?
Üniversite dönemlerinde, benim de daha idealist olduğum bir çağ var. Sadece tiyatro, sadece tiyatro yaşantısı... Popart her şeye karşı olma durumu... Popüler olan her şey gelişmemize engel olabilir ve sonunda da gelişimimiz durur inanışı vardı.

* Sonra ne oldu?
Sonra gerçeklerle yüz yüze geliyorsunuz. Aslında oyunculuk adına ideallerin çok yüksek, ama bu yüksek idealleri sadece tiyatroculuk yaparak gerçekleştirmene imkan yok. Nasıl bir idealizm üzerine gidebilirsin ki? İdealist şeyler yapacaksan, ilk önce kendini tanıtman lazım. Yine ideallerim var, ama bu sefer tiyatro ideallerim değil, oyuncu ideallerim var.

* Türkiye'nin en farklı tiyatro grubunda oyunculuk yapmanız da bu idealistliğin bir göstergesi olabilir mi?
Okul bittikten sonra çok az tiyatro yaptım, çünkü tiyatro yapma konusunda idealisttim (gülüyor). Kenter Tiyatrosu'yla klasik anlamda bir şeyler yaptım ve bu sanatı çok özlediğimi fark ettim. Birkaç arkadaş birleşip, tiyatro kurmayı, kendi istediğimiz şeyleri oynamayı düşündüğümüz bir dönemde, seyirci olarak DOT'a gittim. 'Böcek' adlı oyunu izledim ve çok etkilendim. Böyle bir grubun olması, Murat Daltaban'ın böyle bir takım kurmuş olması beni şaşırttı. Bir yıl kadar sonra, 'Kürklü Merkür'ün senaryosu geldi önüme. Arkadaşlarınla grup kurup, ideallerin için koşturmana gerek yok, çünkü bunu senin için yapan birileri var önünde.

* Bilmeyenler için, 'Kürklü Merkür' hakikaten çok sert ve çok karanlık bir oyun. Rol icabı birbirinize çok sinirleniyor, hatta kavga derecesine vardırıyorsunuz olayı. Oyun bitince nasıl kendinize gelebiliyorsunuz?
Hiçbirimiz makine değiliz, hepimiz çok farklı ruh halleriyle oyuna gidiyoruz ve çok gergin bir oyun oynuyoruz. O yüzden, ilk okuduğumda kendimi toparlamam iki saatimi aldı. Prova sürecinde yaklaşık iki ay birbirimizden kopamadık. Sonra da iş bir tempoya oturuyor. Oyun günü biri daha neşeli, biri daha gergin, biri daha sıkılmış bir şekilde tiyatroya gelebiliyor. İşte oyunculuğun güzel yanı da bu, ne olursa olsun iyi iş çıkıyor.

ÇOK EVCİL BİR HAYATIM YOK
* Hayatınız da devam ediyor tabii ki. Nasıl bir yaşam sizinki? Sizi sabaha karşı bar çıkışlarında mı görmemiz daha muhtemel yoksa aynı saatlerde bir arkadaşınızın evinde kutu oyununu toplarken mi?
İkisi de çok kolay değil. Çok evcil bir durumum yok. Sabahları bar çıkışında görmek de çok mümkün değil. Kendime ayırdığım çok fazla zamanım yok şu sıralar. Sabahları spora gidiyorum. Başka bir şeye vakit kalmıyor. Onun dışında da görmediğim arkadaşlarımın yanına gidiyorum. Arkadaş çevrem neredeyse ben oraya giderim. Gitmeyi özellikle sevdiğim kulüp yok. Hayat o boş günümde ne getiriyorsa, onu yapıyorum. Çok sistemli değil yani.
Haberin fotoğrafları